Cinsel yönelim kişinin hangi cinsiyete yönelik cinsel ve duygusal çekim duyduğuyla ilgili bir özelliktir. Eşcinsellik (homoseksüellik) bu çekimin kişinin kendi cinsiyetinden kişilere yönelik olmasıdır. Kişinin cinsel kimliği ile biyolojik cinsiyetinin örtüşmemesine de ‘transseksüalite’ denir.
1980 yılında Amerikan Psikiyatri Derneği homoseksüaliteyi tanı kitabı olan DSM-III’ten (Diagnostic and Statistical Manual III’) çıkardı. Bunun sonrasında artık 'homoseksüellik' tedavi gerektiren bir hastalık değil; insan cinselliğinin olağan çeşitliliğinin bir görünümü olarak kabul edildi.
Ruhsal bir bozukluk olarak kabul edildiği dönemde çeşitli psikolojik yöntemler, bugün rahatlıkla işkence olarak kabul edilebilecek davranış tedavileri, ilaç ve hormon tedavileri ve hatta beyine yönelik cerrahi girişimler denenmiştir. Maalesef homoseksüelliği hastalık olarak tarifleyen ve hastanın homoseksüel yönelimini değiştirmesi gerektiğine inanan onarım/dönüşüm terapileri olarak adlandırılan tedaviler bu tarihten sonra da devam etti. 2013 yılında Amerikan Psikiyatri Derneği 'cinsel kimlik bozukluğu'nu DSM-V’ten (Diagnostic and Statistical Manual III’) çıkararak, yerine 'cinsel kimlik hoşnutsuzluğu'nu koydu.
Böylelikle kişinin bedensel cinsiyetinden farklı bir cinsiyet kimliği olması, kendini farklı bir cinsiyette algılaması, görünüm ve davranışıyla belirlenen toplumsal cinsiyet özelliklerini bu doğrultuda şekillendirmekte ısrar etmesi halinde sorun olanın bu şekilde hissetmesinin değil aslen bedensel cinsiyet özellikleri, yaşamın erken döneminde belirlenen ve değiştirilemeyen cinsiyet kimliğiyle uyumlu hale getirilene kadar yaşanan hoşnutsuzluk olduğu belirtilmiş oldu.
2016 yılında, Dünya Psikiyatri Birliği Derneği, cinsel yönelimin değiştirilebileceğini iddia eden ‘onarım/dönüşüm terapilerinin’ bilimsel olmadığını ve etik dışı olduğunu açıkladı. Cinsel yönelimi değiştirmediği gibi, sağlıklı bireyleri travmaya uğratıp sağlıksız hale getirebileceği ile ilgili çok yazılıp çizildi. Halen de çeşitli ruh sağlığı uzmanları ya da titri belirsiz kişiler tarafından bu terapiler uygulanmaya devam ediyor.
2018'de yayınlanan yeni bir araştırmaya göre ebeveynleri tarafından onarım/dönüşüm terapisine giden LGBTQ genç erişkinlerde depresyon, intihar fikirleri ve girişimlerinin, bu terapiye maruz kalmayanlara göre daha sık görüldüğü, eğitim başarılarının ve gelir düzeylerinin de daha düşük olduğu görülmüş. Araştırmada onarım/dönüşüm tedavisinin kazazedelerinin post-travmatik stres bozukluğu ile terapi görmeleri gerekebileceği gibi, bu bireylerin ruh sağlığı çalışanlarına güvenlerinin bozulmuş olabileceği ve olası bir psikiyatrik tedavide süreci zorlaştırabileceği vurgulanmış.
Cinsel kimlik ve yönelim yaradılıştan olan özelliklerdir. Kişinin cinsel yönelim ve kimliğinin farkına varmasıyla başlayan kendini tanıma, kabullenme, çevresindekilerle paylaşma, sosyalleşme sürecinde birçok eşcinsel ve transseksüel ruh sağlığı uzmanlarından yardım alma gereği duyabilir. Bu gereklilik kişinin hasta olması nedenli değil, kendi homofobisi ve içinde yaşadığı toplumun eşcinsellik ya da transseksüellikle ilgili olumsuz tutum ve yargılarıyla yoğun bir şekilde karşılaşıp, kendisini yalnız, dışlanmış ve çaresiz hissedebileceği içindir.
Tüm cinsel kimliklerin, cinsel dışa vurumların ve cinsel yönelimlerin hem bireyin kendi hem de toplum genelinde kabulü için sosyal çalışmalar, LGBTQ bireylerin ve ailelerin doğru bilgilendirilmesi, ve destekleyi terapiler sunulması, destek sistemlerinin sağlanması, gelişimsel dönemlere özgün bireysel terapilerin sunulması önemlidir. LGBTQ bireylerin herkes gibi yaşamları süresince cinsel yönelimleri yada kimlikleri ile ilgisi olmayan çeşitli ruhsal sorunları olabilir. LGBTQ bireyler ile çalışacak ruh sağlığı çalışanlarının varsa önce kendi cinsel ön yargılarını yıkıp, doğru bilgilenmeleri gerekir. "Primum non nocere" yani "önce zarar verme" kuralı prensip olarak sağlığın tüm branşlarında en önemli ilkedir.