top of page

Panik Atak ve Panik Bozukluk Hakkında Her Şey

Neden Panik Atak geçirilir?

Panik bozukluk adını mitolojik bir tanrı olan Pan’dan alır. Keçi ayaklı ve insan başlı bir yaratık olan Pan, muzip ve eğlenmeyi çok seven bir tanrıymış. Ormanda tüm canlılar huzur içerisinde dinlenip uyurlarken aniden ortaya çıkıp gürültü yaparak onları korkutarak eğlenirmiş. Panik Atak geçiren kişiler de en beklemedikleri anda  korku ve heyecan yaşadıklarından, ‘Panik Atak’ terimi kullanılmıştır.​

 

Panik atak nedir?

Aniden ortaya çıkan ve insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Hastaların çoğu bu yaşantıyı “kriz” olarak tanımlar. İlk atak genellikle bir tetikleyici ile başlar. Bu tetikleyici kişinin yoğun kaygılandığı/üzüldüğü bir olay (sevilen bir kişinin kaybı, yeni işe başlama, boşanma, bedensel bir rahatsızlık gibi) veya  hafif bir çarpıntı, nefes açlığı, uyuşma hissi, sindirim sistemi belirtileri gibi normal bedensel duyumlar da olabilir.

 

Kişi bedensel duyumlarına odaklanmasıyla birlikte korkusu artar ve diğer başka belirtiler de duruma eklenir. Dolayısıyla giderek şiddetlenir ve 10 dakika içinde sıkıntı en yoğun düzeye çıkar. Müdahale edilmezse bile çoğu zaman 10-30 dakika devam ettikten sonra kendiliğinden geçer. Seyrek olarak da 1 saate kadar daha az sıkıntılı hal ve belirtiler devam de edebilir. Tek bir panik atak bundan daha fazla süremez. Ama tekrarlayan ataklar saatlerce sürebilir.  Sonrasında aşırı bir yorgunluk hissedilir.

Yapılan araştırmalara göre her 100 kişiden yaklaşık 22'si yaşamlarında en az bir defa panik atak geçirmektedir. Psikiyatrik bir  hastalık tanısının konulabilmesi için panik atakların tekrarlayıcı nitelikte olması gerekir.

 

Panik Atak belirtileri nelerdir?

  • Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma

  • Çarpıntı, kalbin kuvvetli  ya da hızlı vurması

  • Terleme

  •  Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma, soluğun kesilmesi 

  •  Baş dönmesi, sersemlik,  düşecek ya da bayılacak gibi olma

  • Uyuşma ya da karıncalanma

  • Üşüme, ürperme ya da ateş basması ,

  • Bulantı ya da karın ağrısı  

  • Titreme ya da sarsılma 

  • Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme

  • Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu

  • Ölüm korkusu

Bir Panik Atakta yukarıdaki belirtilerden en az 4 ya da daha fazlası bulunur. Dörtten daha az belirtinin görüldüğü ataklara ise ‘Kısıtlı Panik Atak’ adı verilir. Panik Atak aslen kas yapmış bir kaygı atağıdır. Olağan kaygılarda görülen belirtilerin şişirilmiş görüntüsüdür. Sadece insanların çoğunluğu olağan kaygılarda bedensel belirtilerinin farkına varmazlar.

 

Panik Atak nasıl teşhis edilir?

Birçok ruhsal ve bedensel rahatsızlıkta panik atağa benzer şikayetler yaşanmaktadır. Bu nedenle panik atak belirtileri yaşayan kişiler önemli bir hastalığın atlanmaması nedeniyle öncelikle bir dahili branş doktoru (belirtilere göre dahiliye uzmanı, kardiyolog, göğüs hastalıkları uzmanı veya nörolog) değerlendirmelidir. Bu amaçla çeşitli kan tetkikleri, EKG, efor testi, akciğer filmi, EEG gibi tetkikler uygulanabilir. Herhangi bir dahili hastalık elendikten sonra hasta mutlaka bir psikiyatri doktoruna başvurmalıdır. Panik atak sadece bir belirtidir. Sadece Panik Bozukluk ile izole olabildiği gibi, Depresyon, Yaygın Anksiyete Bozukluğu veya Sosyal Anksiyete Bozukluğu gibi birçok psikiyatrik hastalığa eşlik edebilir. Altta yatan ana hastalık tedavi edilmeden panik ataklar için de etkin yol alınamaz. Kesin tanısı konulmuş bir Panik atak tehlikeli değildir ancak çok korkutucudur.

 

Panik Bozukluk nedir?
  • Tekrarlayıcı, beklenmedik Panik Atakları ile

​​

  • Ataklar arasındaki zamanlarda başka Panik Ataklar daha geçireceğine dair sürekli bir kaygı duyma,

​​

  • Panik Ataklarının  “kalp krizi geçirip ölme”, “kontrolünü yitirip çıldırma” ya da “felç geçirme” gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla sürekli kaygılı olma ya da

​​

  • Ataklara ve olası kötü sonuçlarına karşı önlem olarak (işe gitmeme, spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek ya da içecekleri yiyip içmeme, yanında ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşıma gibi) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü

​​

ruhsal bir rahatsızlıktır.

İnsanlar neden Panik Atak geçirirler?

Stresli yaşam olayları panik atakların ortaya çıkışını tetikler. Hastaların bir kısmı ilk ataktan bir süre önce olumsuz bir yaşam olayı (örneğin bir yakının kaybı, aile içi çatışmalar, iş ve çevre değişikliği) yaşar. Hatta duygularını bastıran, güçlü gözükmeye çalışan kişilerde, panik ataklar çoğunlukla herşey geçip ilk rahata erdikleri aralıkta neden olduğunu anlayamadıkları bir zamanda olur. Bir grup hastada ise geçirilmiş bir bedensel hastalık sırasında (kalp krizi, epilepsi nöbetleri, pulmoner emboli veya hipertiroidi gibi birçok hastalık) yaşanan bedensel belirtiler konusunda artmış dikkat söz konusudur.

Hikayede stres ya da hastalık hikayesi var ya da yok  günlük yaşantımızda ortaya çıkan ve tamamen ‘doğal ve zararsız’  olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi  bedensel belirtiler, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilir. Sonucunda da  “kalp krizi geçiriyorum, öleceğim”, “çıldırıyorum”, “felç olacağım” şeklinde yanlış yorumlanmasıyla, beyinde tehlike alarmları çalmaya başlar.

Gerçekte ya da düşüncede farketmeksizin, tehlikede olduğumuzda, beynimizin 'kaç ya da savaş reaksiyonu' tetiklenir.

 

Korkunun neden olduğu kaç ya da savaş reaksiyonu insanoğlunu mağara döneminden itibaren koruyan ve hayatta tutan uyum sağlayıcı fizyolojik bir yanıttır.  Ani bir ses, kuduz bir köpek, deprem, korkuya neden olabilecek herhangi bir uyaran sonrasında beynimiz otonom sinir sistemi aktifleştirerek adrenalin ve kortizol salınımını tetikler. Bu iki hormon saniyeler içinde kalp hızını, solunum hızını ve kan basıncını arttırarak korkuya neden olan uyarandan kaçmak veya ona karşı savaşmak için vücudumuzu aktivite eder. Aksiyon için durup düşünmeye vakit yoktur, hayatta kalmak saniyeler ile değişebilir. Kaç ya da savaş tepkisi tetiklendikten hemen sonra ise  beynimiz olayı değerlendirir ve uyaranın gerçek bir tehdit olup olmadığını, gerçek ise devam edip etmediğini analiz eder bir yandan da. Tehdit gerçek değil ise veya artık  sürmüyor ise hormonal aktivasyon yine beyin tarafından sonlandırılır.

Panik bozuklukta tehlikenin gerçekçi analizi bozulmuştur. Kişinin panik atak sırasında  kalp krizi, çıldırma, bayılma gibi olumsuz sonuçların gerçekten olacağına inancı tamdır. Yeterince panik atak geçirdikten sonra ölmediğini anlar ancak bu seferde o korkunç hissi yeniden yaşayacağı korkusu ile hep tetikte olur. Beyin için tehlikenin yakında olduğu algısıdır beklenti anksiyetesi. O yüzden de kaç ya da savaş reaksiyonunu sık kullanılanlar menüsüne ekler.  Bu nedenle panik atak için her insanda var olan alarm sisteminin yanlış çalışması veya alarm eşiğinin çok düşük olması denilebilir.

Panik atakta kaç ya da savaş reaksiyonunda olduğu gibi şiddetli korku ve ölüm tehditi hissedilir. Ve atak sırasında kaç ya da savaş reaksiyonunda olduğu gibi vücudumuz aktive olur. Ancak o sırada bu korkuya neden olacak göz ile görülür bir tehdit olmadığından, beyninin mağara devri kodları kaçmasını emretse de modern dünyanın modern kodları kaçmak ya da savaşmak için vücuda koşma emrini vermez. Ancak panik atak geçiren kişinin vücudu tam da koşar gibi belirtiler verir. Hatta çoğunlukla bulunduğu yeri mağara koduyla terk etmek ister, pencere açar veya huzursuzca ayakta ileri geri adımlar. Vücutta tehlikeden kaçmaya yönelik koşarken ki değişiklikler gözlenir;

     1. Hızlı nefes alıp vermeye başlanır. Bu da nefes daralması ya da soluk kesilir  gibi hissetmeye, göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissine neden olur. Aslında koşarken aniden durdurulursanız yaşadıklarınıza benzer basitçe.

     2. Kalp atışları hızlanır. Dolayısıyla kalp atımları kuvvetli hissedilir. Sıklıkla çarpıntı olarak yanlış isimlendirilir. Aslen atımlar koşarken olduğu gibi hızlı ve düzenlidir.

     3. Kalbimiz özellikle koşabilmek amacıyla uzuvlarımızın kaslarına bol miktarda kan pompalar. O sırada bakılan tansiyonun yüksek çıkmasını  nedeni budur. Koşan her kişide belli limitler dahilinde tansiyon zaten yükselmelidir.

     4. Kan basıncı artışını sağlayabilme için koşu sırasında kullanılmayacak sindirim ve boşaltım sistemleri gibi organlara daha az kan        pompalanır. Bulantı ya da karın ağrısı, idrar/gaytaya sıkışma hissedebilir.

     5. Artan metabolizma hızı ve kan basıncı ile terleme ve ateş basması hissedilir.

     6. Vücudun kendi dengesini koruyan mekanizmaları ile artan ısı ateş yükselmesine neden olmaması için düşürülmeye çalışılır. Titreme ya da sarsılma bu nedenle görülebilir.

     7. Yine ısı artışına engel olmak için derimize daha çok kan pompalanır. Yüz ve avuç içlerinde kızarma gözlenir.

O sırada koşulmadığından dolayı kandaki oksijen artarken, karbondioksit azalır.  Alkaloz dediğimiz tablo ile baş dönmesi, ellerde ve dudaklarda uyuşmaya ve karıncalanma, sersemlik hissi hissedilebilir. Kendinin ya da çevrenin değişmiş, tuhaf veya farklı hissedilmesi de Alkaloz yüzündendir.

Sonraki panik atakların bir tür öğrenme ve koşullanmış tepki yolu ile oluştuğu düşünülmektedir. Sinir hücrelerinden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarının anormal çalışması ile sonuçlanır. Araştırmalara göre Panik Bozukluk hastası olan kişilerde kaç ya da savaş reaksiyonuna aracılık eden bazı bölgelerde (limbik sistem, amigdala vb) tetiklenme eşiğinin düşük olduğu saptanmıştır. Ayrıca aşırı kollayıcı kontrolcü ebeveynler çocuğun kendine güven kazanmasını engeller, aynı şekilde aile içinde yaşanan olayların hep kötümser yorumlanması (örneğin eve geç kalan birinin  hemen trafik kazası geçirmiş olduğundan endişelenmek) çocuğun bu tür düşünmeyi alışkanlık haline getirmesine neden olarak panik bozukluğun ortaya çıkmasına zemin sağlayabilir.  Panik bozuklukta otomatik karamsar düşünce kalıpları vardır, buna katastrofik düşünme denir. Ancak bütün bunların gerçekleşebilmesi için hastada bir genetik zeminin mevcut bulunması da önem taşımaktadır.

 

Panik bozukluk nasıl oluşur?

İlk atak:

Hiçbir neden yokken birdenbire başlayan göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, çarpıntı, nefes alamama, terleme, titreme, üşüme ya da ürperme, bazen de bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, dengesizlik; düşecek ya da bayılacakmış gibi olma, uyuşma ya da karıncalanma gibi belirtiler, kişiyi dehşet içinde bırakır. O an “kalp krizi” geçirdiğini  ya da felç geçirmekte  olduğunu zannederek  yoğun bir “ölüm korkusu” yaşar.

Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik, kendisini ya da çevresini bir garip ya da değişik  hissetme ile “kontrolünü kaybettiğini” ya da “çıldıracağını” düşünerek, kendisine ya da çevresindekilere bir zarar vermekten korkar.


Hasta büyük bir korku ve endişe ile yakınları tarafından en yakın doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan bir çok muayene, çekilen  film, EKG, BT ve diğer incelemelerde hiçbir şey bulunmaz.  Oksijen verilerek ya da sakinleştirici bir hap ya da iğne uygulanarak taburcu edilir.
Hastanın nesi olduğu sorulduğunda, doktorlar “hiçbir şeyi yok” ya da “stresten olmuş” derler.

Ataklar tekrarlar:

Hasta o an rahatlamakla birlikte, bir süre sonra yeni bir Panik Atak ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşar. Her yeni atak ile acil servislere tekrar tekrar başvurur. Her seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılmasına ve hiçbir olumsuz sonuç bulunmamasına rağmen hasta bir türlü iyileşmez; hatta kalbinde ya da beyninde kötü bir şey olduğuna, ancak doktorların bunu bir türlü bulamadığına inanmaya başlar.  Bu nedenle acil servis dışında birçok branş doktoruna da başvurur. Acilde defalarca yapılan muayene ve tetkiklere rağmen, aynı ya da daha ileri tetkiller yapılması için ısrarcı olur. Bazen de yanlış tanı konularak hasta, antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından, tansiyon ve kalp ilacına ve vitamine kadar değişik ilaçlar ile tedavi edilmeye çalışılır, ancak bir türlü sonuç alınamaz.

Beklenti Anksiyetesi gelişir:

Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe, hasta, ataklar arasındaki dönemde;  gergin, huzursuz  ve endişeli bir şekilde her an yeni bir Panik atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe 'beklenti anksiyetesi' adı verilir. Atakların çoğu zaman belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artırır. Ataklar sıklaştıkça, kalp krizi geçirip ölme, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıldırma korkuları pekişir.

Yoğun ve Sürekli Üzüntü:

Hastalar, evde kimsenin olmadığı bir zamanda kalp krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten ya da kontrolünü kaybederek çıldırıp intihar etmekten , kendisine ya da yakınlarına zarar vermekten, başkalarının bulunduğu ortamlarda çılgınca veya garip davranışlarda bulunarak rezil olmaktan şiddetle korkarlar. Bu düşüncelerin sürekli aklına gelmesinden dolayı da yoğun bir üzüntü duyarlar.

Davranış Değişimi:

Bir süre sonra atakları önleyebilmek ve ataklar sırasında geçekleşeceğine inandıkları felaketlere karşı bazı önlemler alabilmek için davranışlarını değiştirmeye başlarlar. Daha önceki atakları gözden geçirip şüphelendikleri mekanlardan, etkinliklerden, yiyecek ve içeceklerden uzak dururlar. Ataklara karşı evden çıkarken yanlarında  ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşımaya başlarlar veya çıkmadan önce alkol,madde veya ilaç kullanabilirler.

Ataklar sırasında olabileceklere karşı önlem alırlar. Örneğin atak sırasında kontrolünü kaybedip çocuklarına zarar vereceğinden korkan bir hastam önlem olarak evdeki bütün kesici aletleri kaldırmıştı. Çocuklarıyla yalnız kalmamaya çalışıyor ve daima yanında bir yakınını istiyordu. Dışarda bayılmaktan korkan başka bir hastam ise ona eşlik eden kimse yoksa asla evden çıkmıyordu. Bu yüzden işten ayrılmış ve hiçbir hobisi kalmamıştı. Atak sırasında dayanamayıp intihar etmekten korkan bir hastam da inşaat mühendisi olmasına rağmen yüksek katlı inşaatların saha kontolüne gidemiyor, işini ofisten yürütmeye çalışıyordu. Genç bir hastam ise çantasında sürekli muz, elma ve su taşıyordu.

Bu hastalar gerektiğinde acil yardımı çabuk alabilmek için tatile çıktıklarında güzergahlarını hastane bulunan yerlerden seçmeyi tercih ederler. Yardım alamayacaklarını düşündükleri yerlere (ormanlık alan gibi) genellikle gitmezler.

 

Agorafobi nedir?

Panik atak geçirmiş olan kişilerin en büyük korkusu tekrar aynı şeyi yaşamaktır. Bu nedenle panik yaratacağını düşündükleri yer ve durumlardan uzak durmaya çalışırlar.  Hastaların % 60 ‘ından fazlasında agorafobi gelişir. Kaçmanın zor olacağı toplumsal yerlerde veya açık alanlarda bulunmakla ilgili yoğun korku hissedilmesine ‘Agoragobi’ denilir. Agorafobili Panik Bozuklukta Panik Atakların geleceği ve yardım alamayacağı korkusuyla birçok mekan ve taşıttan kaçınmaya başlarlar. Örneğin:

  • Büyük alışveriş merkezleri, kalabalık cadde ve meydanlar, park gibi büyük açık mekanlar

  • Tren, otobüs, uçak ile seyahat, toplu taşıma araçları

  • Köprü, tünel ve dar sokaklardan geçmek

  • Asansör, sinema gibi kapalı yerler

  • Konser, pazar yeri, cami, büyük mağazalar gibi çıkışın yakın ya da kolay olmadığı yerler

  • Sıra bekleme ya da herhangi kalabalık bir yerde bulunma

  • Evden çok uzak herhangi bir yer

 

gibi kalabalık yerlere ya hiç giremez olurlar ya da ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık  duyarak  bu tür yerlere gidebilirler. Ciddi olarak etkilenmiş hastalar kesinlikle evden çıkmayı red edebilirler. Panik Bozukluk tedavi edildiğinde Agorafobi de genellikle zaman içinde iyileşir. 

 

Agorafobik kaçınmalar yaşayan pek çok kişinin temelde Panik Bozukluğu olsa da, çalışmalarda Panik Bozukluk olmaksızın Agorafobi olan vakalar da bulunmuştur. 

 
Panik bozukluğun görülme sıklığı nedir?

Her 5 kişiden 1'i hayatı boyunca en az bir kere Panik Atak yaşar. Ancak çoğunlukla sonrasında bu kişilerin Panik Bozuklukları olmaz. Panik Bozukluğunun yaşam boyu yaygınlığı, %1.5-3.5’tur.  Panik bozukluğu daha sıklıkla genç erişkinlik döneminde başlar. Başlangıç yaşı 20-35 yaşları arasında olmakla birlikte, yaşamın herhangi döneminde de başlayabilir. Çocuklarda da panik bozukluk görülebilir ve birçok çocuk korku nöbetleri denilen panik benzeri belirtiler yaşar. Kadınlarda, erkeklere göre  2-3 kat fazla görülmektedir.

 

Panik atak hangi bedensel durumlarda tetiklenir?

  • Zayıf beslenme alışkanlıkları, düzensiz beslenme ve katı diyetler sonucunda ortaya çıkabilecek değişken kan şekeri düzeyi, atakları tetikleyebilir.

​​

  • Hypoglycemia ve insülin direnci

​​

  • Stres altındayken aşırı sık nefes alıp verme panik belirtilerini başlatır..

​​

  • Sindirim sorunları ve besin alerjileri 

​​

  • Antidepresan ilaçlar  kullanılmaya başlandıkları ilk hafta panik atakları ortaya çıkarabilir. 

​​

  • Kafein, sigara, alkol ve bazı uyuşturucular (LSD, esrar ve kokain gibi) kullanımlarında ve yoksunluklarında panik ataklara sebep olabilirler.

​​

  • Sakinleştirici etkisi olan herhangi bir ilacı ani olarak bırakılması.

​​

  • Amfetamin, kortizon ve astım tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar da 

​​

  • Denge, koordinasyon, işitme ve görme zorlukları kişinin stres düzeyini artırarak panik ve agorafobiyi tetikleyebilir.

​​

  • Bedensel ağrılar 

​​

  • Auralı epilepsi nöbetleri nedeniyle bedensel belirtilere artmış dikkat

  • Mitral kapak prolapsusu​

​​

  • Hypertirodi ve Tirotoksik Atak

​​

  • Kalp krizi

  • Pulmoner emboli

Panik Bozukluğun Tedavisi Mümkün müdür?

Panik Bozukluğu, tedavisi mümkün bir hastalıktır. Bugün için etkinliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış iki türlü tedavisi vardır. Bunlar, ilaç tedavisi ve Bilişsel Davranışçı terapidir.

     1. İlaç Tedavisi:

Panik Bozukluğunun tedavisinde, beyin sinir hücrelerinin çalışmasını düzelten ilaçlar kullanılmaktadır. Psikiyatri doktorunuz bu ilaçlardan birisini seçerek, minimum bir dozla başlamanızı önerir ve düzenli kontroller ile dozu gerektiği kadar artırırarak, Panik Atakları önler.  İlaç tedavisi diğer psikiyatrik bozukluklarda olduğu gibi uzun sürelidir. En az bir yıl sürdürüldükten sonra yavaş yavaş azaltılarak kesilir. İlaç tedavileri gerçekten çok etkilidir ve hastanın birincil tüm bedensel belirtilerini ortadan tamamen kaldırır. Ancak ikincil belirtilerin (beklenti anksiyetesi ve kaçınmalar) tedavisi için çoğunlukla psikoterapi gerekir. Aksi taktirde tedavi bittikten sonra şikayetler tekrarlayabilir. Aynı zamanda panik bozukluğu hazırlayıcı stres faktörlerinin ve yaşam olaylarının çalışılması, ileride yine farketmeden birikim ile çıkabilecek panik bozukluk ve diğer kaygı bozukluklarının da önüne geçilmesini sağlayacaktır. Bu nedenle ilaç kullanılsa bile Bilişsel Davranışçı terapi önerilmektedir.

     2.Bilişsel-davranışçı terapi: 

Panik bozukluk ve agorafobi tedavisinde Bilişsel davranışçı Terapinin etkinliğini araştıran birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucu Bilişsel davranışçı Terapiler oldukça etkili bulunmuştur (%75- 90). Bu tedavi yönteminde iki amaç vardır:

  • Hastanın, aslında tamamen zararsız olan Panik Atak belirtileri hakkındaki yanlış bilgi ve inanışlarının düzeltilmesi ve hastanın bu belirtiler ile korkmadan baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır.

 

  • Panik Atağın geleceğinden korktuğu için tek başına bulunmaktan kaçındığı yer ve durumlarla aşamalı bir şekilde, tekrar tekrar karşılaştırılması, böylece   korkularının üstüne konrollü gitmesi sağlanarak korkularını yenmesi amaçlanır.

Terapide ilk önce panik atakların hangi durumlarda, ne sıklıkta ortaya çıktığı değerlendirilir. Danışanın yaşadığı ilk atak ya da en iyi hatırladığı ataktan başlanır. O atak esnasında bedeninde neler hissettiği, bedensel duyumlarını nasıl yorumladığı ve neler düşündüğü konuşulur. Aşama aşama ayrıntılı olarak ele alınır. Böylece hasta yaşadığı korkuyla bedensel duyumlarının ilişkisini fark eder. Kaygılıyken bedende yaşanan normal fizyolojik belirtiler gözden geçirilir. Atak sırasında kendi hissetiği duyumlarla olan benzerliğe dikkat çekilir. Sonrasında danışana iki varsayım sunulur. O an yaşadıklarının gerçek olduğu yada ikinci varsayım olarak o an yaşadıklarının kaygılıyken ortaya çıkabilen sıkıntı verici ama tehlikesiz fizyolojik tepkiler olduğu. Bu iki varsayım ve kanıtlar üzerinde durularak, kaç ya da savaş reaksiyonu belirtilerini verdiğini farketmesi sağlanır. 'Interoceptive exposure' ile, Fobi tedavisinde kullanılan sistematik duyarsızlaştırmaya benzer şekilde, panik atak esnasında hastanın yaşadığı fiziksel yaşantılar hastanın kendisi tarafından yaratılır. Böylelikle bu tür belirtilerin panik atakla eşleşmesi ve şartlanma düzeltilmeye çalışılır.

Rahatlama teknikleri ve nefes alma egzersizlerinin öğretilmesi ile hastanın kendisinin atağı yatıştırabilir hale gelmesi amaçlanır. Nefes alma egzersizleri panik atak sırasındaki hızlı kalp atışlarını yavaşlatır. Panik ataklarını kontrol etmeyi öğrenen kişi gelecekteki panik ataklardan da daha az korkar hale gelir. Korkunun azalması zaten atak sıklığını da azaltır. Ek olarak stresle başa çıkma yöntemleri öğretilerek  kişinin rahatlaması sağlanır.

Sonrasında danışanla ikinci varsayım deneysel olarak test edilir. Danışanın kaçındığı durumlar ve güvenlik davranışları belirlenir. En az kaygı duyduğu durumdan en şiddetlisine doğru bir hiyerarşik sıralama yapılır ve aşama aşama danışan bu kaçındığı durumlara (dışarıya çıkma, pazara gitme, taşıt araçlarına binme gibi) maruz bırakılır. Hasta basitleri yapabilir hale geldikçe zorlarına geçerek bütün korkulan durumlar bitinceye dek alıştırmalar sürdürülür.  Her deneyim seansta terapistle birlikte yeniden ele alınır ve değerlendirilir. Danışan bu deneyleri yaptıkça zamanla panik hissi ve sıklığı azalmaya başlar.

Terapi ortalama 10-20 seans kadar devam eder. Başlangıçta seanslar haftalık ya da haftada 2 seans  eklinde daha sık olabilir. İyileşme etkisinin genellikle 5-8 seanslardan itibaren ortaya çıkması beklenir. Zamanla, danışan kendini daha iyi hissettikçe seansların sıklığı azalır.

Panik Bozukluk tedavisinde en iyi sonuç, ilaç tedavisi ve Davranışçı Bilişsel Terapinin birlikte uygulanması ile alınmaktadır. İlaç tedavisi ile birlikte Bilişsel Davranışçı terapi uygulandığında %90’lara ulaşan oranlarda başarılı olunmaktadır.

 

Panik Bozukluk tedavi edilmez ise ne olur?

Panik bozukluk hastalığı erken dönemde saptanıp tedavi edilmediği takdirde hastada etkileri sadece sosyal bozukluktan tamamen dış dünyayla yüzleşmemeye kadar varabilir. Özellikle Agorafobili tipte yaşam kalitesi çok düşer, sosyal aktiviteler ve hobiler için harcanan zaman azalır, kişi kendisini hasta olarak etiketler ve diğer kişilere bağımlı hissetmeye başlar, yalnız başına evde duramaz veya sokağa çıkamaz, çalışamaz veya işine gidemez duruma gelebilir. Tedavi olmamış panik bozukluk hastalarının neredeyse %50’sinde Depresyon ortaya çıkar ve hastanın durumunu daha da güçleştirir. Kendi kendine ilaç tedavisi yapmak, sıkıntıyı gidermek amacıyla alkol kullanmak panik bozuklukta sıklıkla ortaya çıkan davranış biçimleridir. Bu hastaların %20’sinde Alkol Kullanım Bozukluğu da görülebilmektedir.

 

Kısa dönemde hiç zararı olmayan panik bozukluk kronikleştikçe, metabolik değişiklikler gereksiz ve uzun süreli yaşandığından dolayı sağlığa gerçekten zararlı bir hale gelebilir. Uzun süreli adrenarjik deşarj ve kortizol salınımı, astım alevlenmesi, ateroskleroz (damar yağlanması), hipertansiyon gibi sağlık problemlerine yol açabilir.

Panik atak belirtileri nelerdir?
Panik Atak nasıl teşhis edilir?
Panik Bozukluk nedir?
Panik Bozukluk nasıl oluşur?
Agorafobi
Panik Bozukluk görülme sıklığı
Hangi bedensel durumlarda tetiklenir?
Panik Bozukluğun Tedavisi
Tedavi edilmezse ne olur?

LÜTFEN UNUTMAYINIZ !

  • PANİK BOZUKLUĞU, KESİNLİKLE ÖLÜME, ÇILDIRMAYA YA DA FELCE YOL AÇAN BİR HASTALIK DEĞİLDİR!

  • DOKTORUNUZ ÖNERMEDİKÇE KORKULARINIZ İLE BAŞ ETMEK İÇİN KALP, TANSİYON, ÇARPINTI İLACI, VİTAMİN, SAKİNLEŞTİRİCİ YA DA ALKOL KULLANMAYINIZ!  “YA GEREKİRSE” DİYE YANINIZDA İLAÇ TAŞIMAYINIZ!

  • SADECE DOKTORUNUZUN ÖNERDİĞİ İLAÇ YA DA İLAÇLARI KULLANINIZ!

  • İLACINIZI DOKTORUNUZUN SÖYLEDİĞİ ŞEKİLDE VE DOZDA KULLANINIZ. O GÜN İYİ YA DA KÖTÜ OLMANIZA GÖRE DOZU AZALTIP, ARTIRMAYINIZ!

  • TAMAMEN İYİLEŞSENİZ BİLE DOKTORUNUZA DANIŞMADAN TEDAVİNİZİ KESMEYİNİZ!

Kendine yardım
bottom of page