
28. gebelik haftasından başlayarak doğumdan sonraki 4. hafta sonuna kadar uzanan zaman aralığına perinatal dönem denir. Bu dönemin doğumdan sonraki 4 haftalık kısmına da postpartum adı verilir. Doğum sonrası dönem (postpartum) psikiyatrik hastalıklar için riskli bir dönemdir. Postpartum depresyon bunlardan en sık görüleni ve en çok bilinenidir. Ancak bu dönemde Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Panik Bozukluk ve Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) gibi pek çok hastalık görülebilir. Doğum sonrası başlayan Obsesif Kompulsif Bozukluk (Postpartum OKB) en sık yanlış anlaşılan ve tanı konulurken gözden kaçan doğum sonrası görülen hastalıklardan biridir.
OKB, obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan bir ruhsal hastalıktır. Doğumdan sonraki dört hafta içinde ortaya çıkarsa, postpartum başlangıçlı OKB tanısı kullanılır. OKB nin yaşam boyu görülme oranı %2-3 civarında iken, doğum sonrası dönemde bu oran %5’e çıkar. Her ne kadar postpartum OKB için annelerden sıklıkla bahsedilse de, yeni babalarda da OKB’nun görülme sıklığı genel popülasyona göre 3 kat artmaktadır. Babalarda görülen şikayetler eşine ve bebeğine zarar vermekle ilgilidir.
Tekrarlayıcı, zorlayıcı kişinin isteği dışında gelen düşünceler ve anlık canlanan imgeler oldukça korkutucudur, yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa neden olurlar. Anneler doğum sonrası hüznün dışında ciddi bir durum olduğundan akıllarını kaçırdıklarından bile kaygılanabilirler. Anne şizofreni olduğundan korkarak doktora başvurabilir.
Postpartum Psikoz ile Postpartum OKB nasıl birbirinden ayrılır?
Porstpartum psikozda da OKB’de de garip, tuhaf ve saldırgan içerikli düşünceler olabilir. Ancak benzerlik iki hastalık için bu kadarla sınırlıdır. Ancak araştırmalar gösteriyor ki postpartum OKB’ta bu düşünceler ve imgeler bebek ile ilgili aşırı kaygılardan kaynaklanmaktadır ve hezeyandan farklı yapıdadır. Anne bırakın bebeğine zarar verebilmeyi kafasındaki düşüncelerden ve imgelelerin yeniden gelebilme ihtimalinden bile ölesiye korkmaktadır. Anksiyete bozukluklarının doğasında da zaten gelecekle ilgili olumsuz ihtimallerin düşünceleri ve imgeleri vardır. Kişi düşündüklerinin ve gözüne gelen imgelerin şizofreni ve diğer psikotik hastalıkların aksine gerçek olmadığının farkındadır. Postpartum psikozda ise düşünceler ve imgeler hastanın bozuk yaşam algısıyla aynı çizgidedir ve gerçek gibi algılanırlar, kişiyi korkutmazlar. Hatta hezeyanlarının içeriği nedeniyle (örneğin devlet bebeği üzerinde deney yapacaktır) bebeğini öldürmesi ona yaptığı bir iyilik gibi bile görünebilir. OKB’li anne ise bunları düşünebilmekten ötürü suçluluk duyar. Tüm bunların bebeğini çok sevdiği için aşırı kaygılı olmasından kaynaklandığını anlayamaz ve aklına gelenleri yapmayacağını bilmesine rağmen sıkıntısını azaltmak için bir takım önlemler almaya başlar. Önlem aldıkça kendini daha da tehlikeli/ahlaksız biri olarak hisseder ve önlemlerin gerekliliğini sorgulamaz.
.
Postpartum OKB’nun belirtileri nelerdir?
- Obsesyonlar; Annenin ya da babanın bebeğiyle ilgili zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilirler ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa yani anksiyeteye neden olurlar.
Bebeğini bıçakladığı ya da boğduğuna dair dehşete düşürücü ve zorlayıcı düşünceler
Bebeğini fırlattığı veya yüksekten düşürdüğüne dair görüntüler
Bebeğini cinsel taciz ettiğine dair rahatsız edici düşünceler
Dikkatsizlik ile bebeğine istemeden zarar verme korkusu
Bilmeden ve istemeden yedikleri (hormonlu, kimyasal ya da genetiği oynanmış), kullandığı ilaçlar, kullandığı gereçler ve çevresel faktörler (toksik plastik, boya, koku vs), gibi etkenler ile bebeğine zarar vereceğine dair istenmeyen düşünceler
Hastalık bulaşmasına vesile olacağı ya da engel olamayacağına dair korkular
Bebeğinde ciddi hastalıklara veya ölüme neden olacağınından korktuğu konularla ilgili yanlış karar vermekten korkma (aşılama, ek gıda seçimi, antidepresan kullanımı vb)
Bebeğinin uykuda ölebileceğine dair fikirler
Bebeğini fırına koyduğuna dair düşünceler
Bebeğinin ölmüş haldeki görüntüleri
Bebeğini sarsma dürtüleri
Bebeğinin fontaneline (bıngıldak) bastırdığına dair düşünceler
Bebeğini yıkarken suda boğulacağına dair korkular
- Kompulsiyonlar; Obsesyonların neden olduğu yoğun sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak üzere yapılan yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerdir.
Evdeki bıçak, makas ve tüm kesici/delici aletleri bir yere saklamak ya da evden atmak
Bebeğe herhangi bir şekilde zarar vereceğinden korktuğu için evde yalnız kalmayı istememek, her saniye yanında birisini istemek
Bebeği cinsel olarak taciz etmekten korktuğu için bezlerini değiştirmemek ya da odada yalnız kalmayı istememek
Kaza ile zehirleyeceğinden korktuğu için bebeğini beslememek
Herhangi bir şekilde bebeğine zarar vereceğinden korktuğu için bebeğiyle ilgili bakımı tamamen başkalarına bırakmak
Tekrar tekrar çevresindekilerden bebeğine zarar vermediği ya da yanlış karar almadığı konularında güvence alabilmek için soru sormak
Doktorunun uyarmamasına rağmen belli gıdalardan, ilaçlardan ve normal günlük aktivitelerden bebeğe zarar vereceğinden ötürü kaçınmak
Bebeği ile birlikteyken cinsel olarak uyarılıp uyarılmadığını devamlı kontrol etmek
Çocuk cinayetleri veya tacizleri ile ilgili gazete ve televizyon haberlerini izlememek
Bebeği uyurken devamlı ve aşırı sıklıkta nefes alıp almadığını veya başka bir olumsuz durumun varlığını kontrol etmek
Bebekle ilgili yapılan şeyleri gün içinde tekrar tekrar ve aşırı sıklıkta kontrol etmek
Bebeğe ait malzemeleri defalarca ya da belirli bir sayıda tekrar yıkamak
Bebeğe hastalık bulaşmasından korkarak eve giren herşeyi yıkanmayacak nitelikte de olsa yıkamak
Günboyu bebekle ilgili yapılan her eylemi ayrıca gün sonunda gözden geçirip zararlı birşeyin yapılmadığına dair emin olmaya çalışmak
Bebeğe karşı aşırı korumacı olmak
Bebeğe iyi bakamama, ya da kendisi zarar verecekmiş gibi düşüncelere kapılan anne yoğun suçluluk ve yetersizlik hisseder. Çoğu zaman bu düşünce kendilerine de çok yabancı gelir, utanırlar ve bebek için tehlikeli bulunmaktan veya deli gibi görülmekten korktuklarından dolayı aile bireylerine anlatamazlar. Anlatsalar dahi “olur mu öyle şey, zarar vermezsin, alışacaksın” gibi basmakalıp sözler duyarlar. Aile bireylerinden arkadaşlarına kadar herkes anne olmaktan dolayı mutlu hissetmesi gerektiğini beklediğinden normalde OKB’nin hayatı bozucu etkisi bu dönemde çok daha tahriphar olur. Anneyi tükenmiş ve kahrolmuş bir hale sokabilir. Yavaş yavaş anne içe kapanır, bebeğe verebileceği zararı önlemek için çocukla yalnız kalmamaya, uzaklaşmaya başlar. Olası tehlikeler ve zarar vermekle ilgili aşırı zihinsel uğraş nedeniyle anne ya da babalar hayatlarının en özel bu zamanından keyif alamaz hale gelirler. Hayal kurdukları gibi bir ebeveyn olamadıkları veya olamayacakları için ve bu zamanı kaçırdıklarından dolayı hem suçluluk hem hayal kırıklığı hissederler.
Risk Faktörleri nedir?
Ailesinde veya kendisinde daha önceden geçirilmiş Anksiyete Bozukluğu veya OKB hikayesi olması postpartum OKB riskini arttırır.
Ne sıklıkta görülür?
Hamilelik ve doğum OKB’u başlatan ana sebeplerden biridir. Araştırmalarda OKB’li kadınların yaklaşık %20-40’ı hastalıklarının doğum sonrası başladığını bildirmişlerdir. Tanı ölçütlerini karşılamayacak şiddetteki obsesif kompulsif belirtiler, gebe kadınların %10-25’ini etkilemektedir. Bazı araştırmalara göre de postpartum depresyonu olan yeni annelerin %30-50’sinde aynı zamanda postpartum OKB de bulunmaktadır. OKB sıklıkla ilk çocuğun doğumundan sonra başlar. Yavaş ve sinsi başlayan OKB’nin tersine postpartum başlangıçlı OKB genellikle doğumdan sonraki birkaç hafta içinde aniden yoğun bir sıkıntı ile başlar. Gebelik öncesinde de OKB tanısı olan hastalarda postpartum dönemde belirtilerin %34 arttığı bildirilmiştir.

Postpartum OKB neden görülür?
Kadınlarda doğum sırasında salınan ve doğumu başlatan hormon olan oksitosin düzeylerindeki artışın ve doğum ile bir anda düşen steroidler, östrojen ve progesteron düzeylerininin, serotonin adı verilen beyin kimyasalının çalışmasında bozukluğa yol açtığı düşünülmektedir.
Ancak biyokimyasal açıklama niye her doğum yapan kadında bu fizyolojik değişikliklere cevaben OKB gözlenmediğini veya postpartum dönemde babalarda da neden OKB görülebildiğini açıklamaz. Biyolojik nedenlerin dışında bilişsel süreçlerin de OKB’nun oluşumunda rol oynadığı düşünülmektedir.
Araştırmalar yeni doğum yapan annelerin %80’inde OKB belirtileri gözlenmeksizin hoşa gitmeyen, kabul edilmez, mantıksız düşüncelerin yaşantılanabildiğini gösteriyor. Benzer şekilde araştırmalara göre yeni babaların 3’te 2’sinde de yenidoğanla ilgili istenmeyen korkutucu düşünceler gözleniyor. Yani çoğu yeni ebeveynin aklına postpartum OKB belirtileri yaşayan ebeveynlere benzer şekilde çocuklarıyla ilgili negatif düşünceler gelebiliyor.
OKB’un geliştiği bireyler sağlıklı bireylerden farklı olarak bu düşüncelerin bir kere bile akla gelmesini kabul edilemez bulup aşırı suçluluk hissederler. Çocuklarına karşı sevgilerini, ebeveynliğe hazır olup olmadıklarını sorgularken suçluluk hisleri giderek artar. “Bir daha asla düşünmemem lazım” düşüncesinin kendisi zaten düşünceyi düşünmek olduğundan tekrar tekrar aynı negatif düşünceye maruz kalırlar. Düşüncelerin gelmesini engelleyemedikleri ya da geldiklerinde rahatsız edici düşünceleri uzaklaştıramadıkları için, kontrolün ellerinden gittiğini düşünürler. “Kontrolsüz isem o zaman düşüncelerin de esiri olabilirim” diye düşünerek bu düşünceleri gerçekten uygulamaktan korkarlar. Ve suçluluk duyguları kısır döngüde daha da artar. Kaygı düşünceleri, düşünceler kaygıyı besleyerek devam eder. Döngüyü kırmak için yapılan kompülsiyonlar, maalesef işin gerçekliğine katkıda bulunur ve kaygıyı beklenenin aksine daha da çok arttırır.
Ayrıca tüm hamilelik boyunca diyet, ilaç, aktivite gibi birçok konuda dikkatli olmaları yönünde hem doktorundan hem de çevresinden geri bildirim alan anneler, yaptıkları herşeyin bebeklerinin sağlığını etkileyebileceği, kısa ve uzun dönemde olumlu olumsuz sonuçlarını olabileceği ile ilgili alt mesaj alırlar. Dolayısıyla anneler çocuklarını koruyabilmek ve henüz doğmamış çocuğuna bile seçimlerinin etkileri ile ilgili kaygılı olurlar. Zaten hamilelik boyunca yaşanan biyokimyasal ve fizyolojik değişiklikler, fiziksel değişim ve yeni bir role geçiş de stresi arttır.
Nasıl tedavi edilir?
Postpartum başlangıçlı OKB’nin tedavisinde de, tıpkı hayatın diğer dönemlerinde izlenen OKB’nin tedavisi gibi en etkili yöntem serotonin dengesini düzenleyen (SSRI) ilaçlar ile birlikte Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) uygulanmasıdır. Ancak emzirme döneminde alınan her ilaç belli miktarlarda (her ilaç için bu miktar değişkendir, ilacın alındığı saate göre de değişir) anne sütüne geçer. Dolayısıyla bebek de ilaca maruz kalır ya da anne sütü verilmesi sonlandırılır. Bu nedenle ilaç tedavileri etkili olmalarına rağmen emzirme döneminde ilk tercih olarak düşünülmezler.
Terapide hastaların bebekleriyle ilgili kaygılı düşünceleri ve bunlara karşılık yaptıkları önlem alıcı davranışları belirlenir. En az kaygı duyduğu durumdan en şiddetlisine doğru bir hiyerarşik sıralama yapılır ve aşama aşama ebeveyn kaçındığı durumlara (pencereleri açmak, altını değiştirmek, banyosunu yaptırmak, yavaş yavaş kesici aletlerle temasının sağlanması, evde bebekle yalnız kalma sürelerinin arttırılması gibi) maruz bırakılır. Hasta basitleri yapabilir hale geldikçe zorlarına geçerek bütün korkulan durumlar bitinceye dek alıştırmalar sürdürülür. Her deneyim seansta terapistle birlikte yeniden ele alınır ve değerlendirilir. Danışan bu deneyleri yaptıkça kendine güveni artmaya başlar ve düşüncelerin mantıksızlığının daha iyi farkına varmaya başlar. Hastalık olarak kabul ettikçe de, istemsiz gelen düşünceler gücünü kaybetmeye başlar.
Anne ve çocuk bağı yeniden kurulur. Annelik rolü desteklenir. Anneliğin öğrenilen bir meslek olduğu, işverenin bebek olduğu ve her bebeğe göre kuralların değişebileceği, bebek için en iyisini süreç içinde kendisinin zaman içinde öğreneceği konularında rahatlatılır. OKB tanılı hastaların ritüellerine çoğu zaman aile üyelerini de dahil ettiği görülmektedir. Eğer anne bebekle yalnız kalmak istemediği için eve yerleşen aile büyüğü varsa ya da eşi çalışmayı bırakmışsa, aileye destek ve eğitim verilerek bu ve aile tarafından devam ettirilen diğer kaçınmalar engellenir.
Bilişsel Davranışçı Terapi dışında Manyetik uyarım tedavisi gibi bazı yeni yöntemler, emzirmeye engel olmamaları sebebiyle denenebilir.
Özellikle hafif ve orta şiddette OKB hastalarında ilk tercihin BDT olması gerektiği bildirilmiştir. OKB hastalarının %75-85’i BDT’ye cevap vermekte, tedaviyle beraber belirti şiddeti %50-60 oranında azalmaktadır. Birçok çalışmada, BDT tek başına uygulandığında dahi uzun dönem sonuçlarının oldukça iyi olduğu bildirilmiştir. Özellikle bebeğini emzirmeyi düşünen, farmakoterapi (ilaç tedavisini) istemeyen kadınlar için daha uygun bir tedavi seçeneği olabilir.
BDT’den yarar görmeyen, uyum sağlayamayan, ısrarlı şekilde ilaç tedavisi isteyen, şiddetli obsesif kompulsif belirti ve anksiyete / psikomotor huzursuzluğu olan, şiddetli depresyonun veya ciddi sosyal işlevsellik kaybın eşlik ettiği olgularda ilk tercih olarak farmakoterapinin daha uygun olacağı söylenebilir. Gebelik sırasında kullanılan hiçbir ilacın tam güvenilir olmadığı açıktır. Söz konusu bebekler olduğunda herhangi bir ilaç ile ilgili çalışma yapmak etik değildir. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı kullanan emziren annelerin izlemi sayesinde gebelik ve emzirme döneminde kullanılabilecek ilaçlar risklerine göre sınıflandırılmıştır (A,B,C, D sınıfı ilaçlar). Fakat annenin tedavi almadığında stres sebebiyle sütünün kesilmesi ya da kalitesizleşmesi, bebeğe hastalık sebebiyle iyi bakım verememesi, anne-çocuk bağlanmasının kurulamaması gibi sorunlar, anne sütü alamamaktan daha ciddi problemlere neden olabilir. Emziren annelerde kar zarar analizi yapılarak ilaçlar kullanılabilir. Bu sebeple ilaç kullanılacaksa da mümkün olan en düşük ve yeterli etkinlikteki dozlarda, yeterli sürede kullanılmalıdır
Eğer tedavi edilmezse annenin bebeğiyle ilgilenme kabiliyetini olumsuz yönde etkileyerek anne-bebek bağlanmasını engellerken, annede postpartum depresyona da neden olabilir. Aynı zamanda annenin eşinden hem yalnız bırakılmamak ile ilgili hem de kompulsiyonları aynen devam ettirmesiyle ilgili aşırı beklentileri nedeniyle eş ilişkisini de bozar.
Gebelikte ve Doğum sonrasında görülen diğer ruhsal sıkıntılar hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız...