
Postpartum (Doğum sonrası) Depresyon
Doğumu takip eden ilk haftalarda bebeğine kötü birşey olacağı kaygısı annelerin %80'inde, babaların %73’ünde görülür. Doğum sonrası depresyon ise yeni doğum yapan kadınların %10-15'inde doğumun ardından, çoğunlukla ilk 3 ayda olmak üzere, en geç 1 yıl içinde görülür.
Doğum sonrası depresyon erkeklerde de gözlenir. Babaların %10’u eşinin doğu yapmasının ardından depresyona girmektedir. Her iki ebeveynde de belirtiler yaşam kalitesini etkileyen düzeydedir.
Doğum sonrasında kadınlardaki hormonal değişikliklerin de depresyonu tetiklediği düşünülmektedir. Hamilelik döneminde kadınlardaki östrojen ve progesterone hormonları artar. Bebeğin doğumundan sonraki ilk 24 saat içinde bu hormonlar hamilelik öncesindeki normal seviyelerine hızla düşer. Adet döneminde hormonlarda yaşanan küçük değişimlerin bile kadınların duygu durumlarını etkilediğinden, doğum sonrasında yaşanan bu hızlı hormonal değişimin depresyonu tetikleyebilir. Ayrıca tiroid hormonu da doğum sonrasında düşebilmektedir. Tiroid düzeyinin düşük olması, depresif duygu durumu, her şeye karşı ilgisizlik, huzursuzluk, yorgunluk, konsantrasyon zorluğu, uyku sorunları ve kilo değişimi gibi depresyon semptomlarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Basit bir kan testinin yapılması ve doktorun reçete edeceği ilaçların kullanımı, tiroid düzeyine bağlı olan depresyon sorununu çözmeye yardımcı olacaktır.
Doğum sonrası depresyona giren annelerin üçte biri sadece tedavi arayışına girmektedir. Doğumun ardından özellikle ilk 3 ay içinde depresyona giren ve tedavi görmeyen annelerin bebekleriyle bağlanmaları bozulur. Annenin güvensiz bağlanma biçimi ile, babadaki depresyonun erken çocukluk dönemindeki çocuklarda sosyal ve duygusal sorunların (özellikle hiperaktivite ve sinirlilik) şiddeti ile ilişkili olduğunu gösterilmiştir.
Doğum sonrası depresyona giren annelerin çocukları da etkilenir mi?
Doğum sonrası depresyona giren annelerin çocuklarının depresyonda olmayan annelerin çocuklarına göre ;
-
daha sinirli
-
çekingen
-
daha az yüz mimiği kullanan
-
daha az konuşan çocuklar oldukları
-
daha sık davranış problemi gösterdikleri
-
agresyon ve öfke nöbetleri
-
dikkat, konsantrasyon, bellek, planlama gibi bilişsel işlevlerinin daha zayıf olduğu, daha sık Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukuluğu tanısı
-
uyku problemleri
gözlenmiştir.
Tedavi edilmeyen doğum sonrası depresyonda yürüme ve konuşma gecikebilir. Bu çocuklarda okul çağında öğrenme güçlüğü de bildirilmiştir. Anne bebek bağlanmasındaki bozulmadan dolayı okulda daha zor arkadaşlık kurdukları, daha kaygılı çocuklar oldukları, pasif agresif tavırlar sergiledikleri, bağımlı kişilik yapılarının olduğu gözlenmiştir. İleri yaşta depresyon geçirme ihtimalleri anneleri depresyon geçirmeyen veya geçirmiş olup tedavi edilenlere göre daha yüksektir.
Doğum sonrası Depresyonda mıyım yoksa sadece Doğum sonrası hüznü mü?
Aşağıda saydıklarımdan bir ya da daha fazlası doğum sonrasında mevcutsa, Postpartum depresyonda olabilirsiniz.
-
Doğumun ardından gelen duygudurum değişikliği 2 hafta içinde azalmıyorsa
-
Kendinize veya bebeğinize bakmanıza engel oluyorsa
-
İçinize kapandıysanız ve eskiden yaptığınız aktivitelerden artık zevk almıyorsanız
-
Kendinize veya bebeğinize zarar vermek aklınızdan geçiyorsa
Vakit kaybetmeden psikiyatrınıza başvurunuz. Doğum sonrası dönemde ruhsal bir sıkıntının tanısı gözden kaçarsa çocuğun gelişimi, annenin sağlığı ve eş ilişkileri açısından ciddi kayıplara neden olabilir. Doğum sonrası ruhsal probleminizin olmasından dolayı utanmayın ya da suçluluk duyulacak bir neden yok. Bunlar sizin suçunuz değil, depresyonda olmak sizin konrolünüzde değil. Depresyonda olmak sizi zayıf yapmaz, kötü bir insan yapmaz, kötü bir anne yapmaz. Sizin kontrolünüzde olan tedavi arayışında olmaktır.
Gebelik sırasında ve Doğum sonrasında depresyon riskini arttıranlar faktörler nelerdir?
-
Planlanmayan gebelik
-
Ergenlik gibi çok ergen yaşta gebelik
-
Çoğul gebelik
-
Bağımlılık yapan madde kullanımı (Alkol ve sigara da dahil)
-
Daha önce geçirilmiş psikiyatrik bir rahatsızlık (BP’u olan hastalarda doğum sonrasında atak görülme veya hastanın dekompanse olma riski %50’dir, ilk 1 ayda psikiyatrik bir rahatsızlık nedeniyle hastaneye yatırılma riskleri ise 8 kat artmıştır. Gebelik öncesinde depresyon geçirmiş kadınların ise % 30'unda doğum sonrası depresyon görülmektedir.)
-
Daha önceki gebelikte doğum sonrası depresyon hikayesi (Önceki gebeliğinde doğum sonrası depresyon geçirmiş olan kadınlarınsonraki gebeliklerinde depresyon görülme riski % 50'dir. )
-
Daha önceki gebelikte olumsuz deneyimler (düşük, erken doğum, düşük doğum ağırlığı, YBÜ deneyimi , yeni doğan ölümü gibi)
-
Psikiyatrik muayene sonucunda önceki gebelikle ilgili yaşanan sıkıntılar nedeniyle içe atılmış duygular ve tepkiler tespit edilirse bunların işlenmesi önemlidir. Aksi taktirde önceki, kayıba ait duygular mevcut olan gebelik sırasında artan kaygı ile açığa çıkabilir. Benzer problemler babada da görülür.
-
Eşlik eden tıbbi başka bir hastalığın varlığı (MS, Kalp hastalığı, kanser gibi)
-
Birinci derece aile yakınında psikiyatrik bir rahatsızlık (Özellikle gebelik sırasında veya doğum sonrasında geçirilmiş)
-
Eş ve aile ile ilişki sorunları
-
Maddi sıkıntılar
-
Aile, eş, arkadaş gibi destek sistemlerinin zayıf olmasıdır.
Doğum Sonrası Depresyon ihtimalini değiştirmeyen faktörler nelerdir?
-
eğitim düzeyi
-
meslek
-
gebelik yaşı
-
gebelik sayısı
-
evlilik süresi
Doğum sonrası depresyon ve diğer ruhsal hastalıklardan korunmak için yapabilecekleriniz:
-
Doğumdan hemen sonra hayatınızla ilgili büyük kararlar almayın ve büyük yaşam değişikliklerine girmeyin.
( Taşınmak vb)
-
Hayatınızda sahip olduğunuz olumlu şeylere odaklanın. Eğer olumlu yanlar bulmakta güçlük çekiyorsanız yaşadığınız için minnettar olduğunuz güzel anılarınıza odaklanın. Sıkıntılı olduğunuz zamanlarda sahip olduklarınız veya güzel anılarınız için teşekkür edin hayatınıza.
-
Duygularınızı içinize atmayın. Hissettikleriniz hakkında eşiniz ve çevrenizdekilerle konuşun. Bazı kadınlar, doğum sonrasında mutlu olmaları gerektiğini düşündükleri için yaşadıkları depresif durum nedeniyle suçluluk hissettikleri ve utanç duydukları için yaşadıkları sıkıntıları ifade edemezler. Kendilerinin uygun bir anne olmadıklarının düşünülmesinden endişe ederler. Doğum sonrası depresyon her kadının başına gelebilir. Bu, sizin iyi bir anne olmadığınız anlamına gelmez. Yaşadığınız sıkıntılara hem sizin hem de bebeğinizin maruz kalması şart değildir. Çünkü bu konuda yardım alabilir ve sorunlarınızı çözebilirsiniz
-
Reklamda değilsiniz, mükemmel olmaya çalışmayın. Kendinizden beklentileriniz makul olsun. Ev işlerine yetişemediginiz ile ilgili fazla kaygılanmayın. Amaç minimum ev işi olmalı, kendinize bir ya da iki ev işinden fazlasını koymayın. Ağırdan alın, bazen tek bir odayı toplamak ya da süpürmek bile yeterince ev işi yapmaktır. Sütünüz yetmiyorsa ek gıda vermekten çekinmeyin. Mümkün olduğunca hayatı kendinize kolaylaştırın. Ev alışverişlerini internetten yapın, yemek hazırlamak yerine sağlıklı hafif atıştırmalıklar yiyin.
-
Eşinizden, ailenizden ve/veya arkadaşlarınızdan bebeğin bakımı ve ev işleri yada alışverişi konusunda yardım istemekten çekinmeyin. Çevrenizde size yardım edebilecek yakınlarınız yok ise bir yardımcı tutun. Yardım istemek anneliğinizi ya da ev hanımlığızı azaltmaz, sizi yetersiz yapmaz. Sizin bebeğiniz için daha iyisini istediğinizi gösterir.
-
Dinlenmek için kendinize izin verin. Bebek uyurken yarım kalan ev işlerini sıralamak yerine uyuyun. Uykunuzu kaçıracak çay, kahve, kola gibi gıdalardan uzak durun. Gece uykusunu biraz daha az bölünmüş uyuyabilmek için eşinizden en azından gecede bir kere sizin yerinize uyanmasını rica edin.
-
Dışarı çıkmasanız da kendinize ve kıyafetinize özen gösterin, hergün duş almaya gayret edin. Sağlıklı beslenin ve mümkün olduğunca hareket edin.
-
Kendinize vakit ayırın. Bakım veren olmak dışında bir aktiviteniz olsun, eskiden yapmaktan hoşlandığınız şeyleri yapın.
-
Stres yaratan ortamlardan uzak durun. Başkalarının dertleriyle (bebek bakımı gibi arkadaşlarının ortak dertleri ya da eşin ev dışındaki problemler hariç) mümkün olduğunca uğraşmayın. Unutmayın siz yeterince sorumluluk sahibisiniz.
-
Uzun süreli tek başınıza kalmamaya çalışın. Mümkün olduğunca arkadaşlarınızla dışarıda buluşmaya çalışın. Arkadaşlarınızla buluşamayacak da olsanız dışarıda küçük bir yürüyüş yapın. Bebeğinizi birine emanet etmek sizi bencil bir anne yapmaz. Bebeğinizi bırakabileceğiniz birisi yoksa bebeğiniz ile birlikte çıkın.
-
Diğer annelerle konuşun, onların size uyabilecek çözüm yollarını öğrenin.
-
Artık ebeveyn olabilirsiniz ama karı-kocalıktan henüz istifa etmediğinizi aklınızda tutun. Eşinizle başbaşa kalabileceğiniz küçük kaçamaklar yaratın. Oksitosinin ayrıca her iki cinste de orgazm ile salınımı artmaktadır. Bir teoriye göre de daha çok seks yapan çiftelerde bağlanmanın daha derin olduğu öne sürülmüştür.
Unutmayın ancak siz mutlu ve sağlıklı olursanız, bebeğiniz mutlu ve sağlıklı büyüyebilir.
Eve gelen yeni bebek ile ebeveynlerde olan fizyolojik ve davranışsal değişiklikler nelerdir?
Ebeveyn olmak demek sizi yeteri kadar bakım verebildiğininiz duygu ve davranışlara hazırlayan nörohormanal bir süreçtir. Gebelik ve doğum anne beyninde motivasyon, bebeğe yönelmiş dikkat ve fiziksel ve duygusal olarak doyurma ile ilişkili alanlarda belirgin değişikliklerle ilişkilidir. Bebeğin gereksinimlerine uygun cevap veren, güvenli bağlanan annelerde, bebeğin herhangi bir uyaranı varlığında, beyinlerinin fonksiyonel MR incelemesinde amigdala ve akkumbens çekirdeğinde uyumlu aktivasyon olduğu saptanmıştır.
Amigdala motivasyonel ve duygusal yanıttan sorumluyken, akkumbens çekirdeği empati ve sosyal idraktan sorumludur. Sosyal idrak ve duygu devresi ebeveynlerin bebeğin sözel olmayan işaretlerini okuyabilmesini ve bu uyarana uygun senkronize ebeveynlik yanıtını /bakım verebilmesini sağlar. Bu devrenin aktivasyonu doğum ve emzirmeyi başlatan hormon olan oksitosin ile ilişkilidir. Oksitosin özellikle anne ve çocuk arasındaki bağlanma davranışı, erken sosyalizasyon ve güven duygusu ile ilişkilidir.
Babaların da bebeğin gereksinimlerine uygun fizyolojik ve davranışsal yanıtlar verdiği ve anne ile senkronize olduğu bulunmuştur. Ancak bu uyarana uygun cevap yanıtının annelerdekine eş şekilde babalarda oluşması doğum sonrası 6. ayı bulur. 6 aylık bebeklerin anne babalarında bebeğin herhangi bir uyaranında uygun cevap verme paterni ile kandaki oksitosin düzeyleri hem ilişkili hem karşılıklı etkileşim içinde bulunmuştur. Yani bebeğin uyaranlarına maruz kalıp, bebeklekle empati kurup, uygun davranışta bulunmaya çalıştıkça oksitosin düzeyleri de artmaktadır. Akkumbens çekirdeği aynı zamanda dopamin ile ilişkili ödül merkezidir. Ödül yoluyla ebeveynlik öğrenilir bir davranış haline gelir. Babalardaki bağlanmanın bu yolla geliştiği düşünülmektedir. Ebeveyneler arasında bebeğin gereksinimlerine uygun senkronizasyonun olmasının aile birliğinin oluşmasında önemli olduğu düşünülmektedir.
Vazopressin erkeklerde sosyal davranıştan ve başka erkeklere gösterilen saldırgan davranıştan sorumlu tutulmaktadır. Doğumun gerçekleşmesi ile birlikte annelerde artan oksitosine paralel olarak babalarda vazopressin hormonu salıgılanır. Yapılan çalışmalarda annelerin beyinlerinde Vazopressin ile ilişkili insula ve frontal kortek bölgelerinde aktivasyon gözlenmezken, insanlardaki sosyal bağlanma, empati kurma, planlama ve organize etme fonksiyonlarından sorumlu bu bölgelerde babalarda aktivasyon saptanmıştır. Prefrontal kortekste vazopressine duyarlı algaçların sayıca arttığı saptanmıştır. Vazopressinin babalıkta artan koruma içgüdüsünden sorumlu olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda gebelik sırasında ve doğumdan sonra babalarda prolaktin hormonunun da arttığı gösterilmiştir.
Emzirirken Depresyonda Tedavi Yönetimi
Toplumda psikiyatriste gidersen hemen ilaç verir kanısının aksine, depresyonun hafifse, psikiyatristler ilk seçenek olarak hastanın da öncelikleri ve istekleri göze alarak konuşma terapisi olan psikoterapiyi önerebilirler. Sorunlar kronikleşmeden başvurulduğunda hafif derecede bir depresyonu, ilaç tedavisi olmadan sadece psikoterapi ile çözmek mümkün olabilir. Araştırmalar tedavi sonlandıktan uzun süre sonra bile kişilerin halen psikoterapide kazandıklarından fayda görmeye devam ettiklerini göstermektedir.
;Orta ve ağır şiddette depresyonda da terapi ile devam edilebilir ancak terapinin haftada bir veya 2 kez sıklıkta olması önem arz etmektedir. Çalışmalar hangi terapi tercih edilirse edilsin, terapiye yanıttaki en önemli belirleyicinin terapi seanslarının sıklığı olduğunu göstermektedir. Yeni doğum yapan bir annenin online bile olsa haftada bir veya iki kez düzenli bir terapiye devam etmesi zor olabilir. Kaldı ki orta ve ağır depresyonda kişinin bilişsel faaliyetleri ve problem çözme yeteneği yavaşladığı için kişinin terapiye verdiği yanıt da yavaşlatabilir. Terapinin etkin ilerleyebilmesi ve işe yarayabilmesi için antidepresan kullanımı gerekmektedir; hele de doğum sonrası depresyon gibi bir hastalıkta anne-bebek bağlanması açısından zamanla yarıştığımız düşünülürse. Bu durumda psikoterapi ile birlikte depresyon tedavisi için öncelike antidepresanlar, durumun şiddetine göre bazen anksiyolitikler önerilebilir.
Emzirirken İlaç Kullanılabilir mi?
Emzirmenin yeni doğana gelişimsel, immünolojik ve psikolojik faydaları nedeniyle önemi nettir. Emzirmeyi planlayan kadınlar şunu bilmelidir ki, antidepresanlar da dahil olmak üzere tüm psikiyatrik ilaçlar ve hatta tüm tıbbi ilaçlar anne sütüne geçmektedir. Anne sütüne geçmeyen bir ilaç pek tabi bulunmamaktadır, geçmeyen bir gıda olmadığı gibi. Emziren annenin herhangi tıbbi bir hastalık nedenli tedavisinde önemli olan aslen annenin ve bebeğin sağlığı ve iyilik hali için kar zarar ilişkisinde en az süte geçen ilacın seçilmesidir. Korkulanın aksine emzirme sırasında tercih edilen psikiyatri ilaçlarının süte geçme ihtimali diğer dahili hastalıklar nedenli tercih edilen antibiyotik ve benzerii ilaçlara göre çok daha azdır ve psikiyatri ilaçları sıklıkla daha güvenilirdir.
Anne sütündeki ilaçların konsantrasyonları günün seçilen saatine göre büyük ölçüde değişmektedir. Bir bebeğin maruz kaldığı ilaç miktarı, ilaç dozu, annenin ilaç metabolizma hızı ve beslenme sıklığı ve zamanlaması gibi çeşitli faktörlere bağlıdır. Alınan ilacın kanda ve sütte en yüksek konsantrasyona erişmek için tepe noktası zamanı değişken olduğundan, ilaç alındıktan sonra emzirilmeyip, sağılan sütün atılması önerisi mantıklı değildir ve çok eski zamanlarda kalmıştır. Seçilen ilaca göre doktorunuzun size tercihen emzirmenizi önereceği saatler olabilir ancak gerçek hayatta yeni doğan bir bebeğin buna uymasını beklemek çok akılcı değildir ve sadece anneyi strese sokacaktır. Düzenli alınan bir ilacın sabit kan konsantrasyonu olduğu düşünülürse, annenin bebeğin ihtiyaçlarını ve düzenini önceliklendirerek emzirmeye devam etmesi daha uygun olacaktır. Seçilen ilaç zaten emzirmede kullanılabilen ilaçlar sınıfı olan, "B sınıfı ilaç" olacaktır.
Emzirirken Antidepresan Kullanımı
Son yıllarda, emzirme sırasında çeşitli antidepresanların kullanımına ilişkin oldukça fazla veri birikmiştir. Çalışmalarda, bebeğin ilaç maruziyetinin ölçülebilmesi için emziren kadınların defalarca anne sütü örnekleri ve bebeklerinin kan örnekleri alınıp incelenmiştir. Yapılan araştırmalar ışığında, klinik olarak gerekli görüldüğü taktirde antidepresanların genel olarak emzirme döneminde kullanımının nispeten güvenli olduğu düşünülmektedir. Özellikle SSRI'lar emzirme döneminde en iyi çalışılmış ilaç sınıflarından biridir.
Emzirme döneminde trisiklik antidepresanlar, fluoksetin, paroksetin ve sertralin ile ilgili mevcut veriler cesaret vericidir. Bebeklerin kan örneklerinde tipik olarak çok düşük veya tespit edilemeyen ilaç seviyeleri tespit edilmiş olup; anne sütündeki psikiyatrik ilaçlara yenidoğanın maruz kalmasıyla ilgili önemli komplikasyonların oldukça nadir olduğu gösterilmiştir. Diğer antidepresanlar hakkında daha az bilgi mevcut olsa da, bu ilaçlara maruz kalmayla ilgili ciddi yan etkiler bildirilmemiştir.
Anne sütünde antidepresanlara maruz kalan bebeklerde ciddi veya kalıcı olmayan, gerginlik, sinirlilik, aşırı ağlama, uyku bozukluğu veya beslenme sorunları dahil olmak üzere az sayıda yan etki bildirilmiştir. Birçok vakada bu olaylar ile ilaca maruz kalma arasında nedensel bir bağlantı kurmak bile mümkün olmamıştır. Belirli antidepresanların emzirilen bebek için önemli riskler oluşturduğunu gösteren hiçbir kanıt yoktur.
Doktorunuz emzirme döneminde depresyonunuzun tedavisi için ilaç kullanılmasının gerektiğini düşünürse, sizi düşündüğü kadar bebeğinizi de önceliklendirecek ve güvenli olduğu çalışmalarca desteklenen bir antidepresan seçecektir. Bununla birlikte, bazı durumlar daha az mevcut güvenlik verilerine sahip antidepresanların kullanılmasını gerektirebilir. Örneğin, bir kadın geçmişte belirli bir antidepresana yanıt vermişse ve özellikle de diğerlerine yanıtsız ise ya da yan etki yaşadı ise, bu antidepresanın tekrar kullanılmasının değerlendirilmesi makul olacaktır. Bir başka örnek ise, hamileliği boyunca hamilelik için güvenli bir antidepresanı kullanmış bir hastada, hastanın da durumu iyiyse, doğumdan sonra aynı antidepresanla devam etmektir; çünkü başka bir antidepresana geçmek depresyonun tekrarlama riskini artırabilir.
Bazı hastalar çalışmalarda kullanılan ilaç kan düzeyi ölçümlerinin emziren anne veya bebekte düzenli ölçülüp, ölçülemeyeceğidir. Böyle rutin bir uygulama söz konusu değildir. Bazı hastanelerde kan düzeyi ölçümü mümkün olsa da, rutinde hasta dirençli depresyonda olmadığı sürece gerekli olmadığı için bu tetkikler uygulanmaz. Bebek için de devamlı kan alınması stres verici olacaktır. Ancak, çocuğun davranışında önemli bir değişiklik varsa (örn. sinirlilik, sedasyon, beslenme sorunları veya uyku bozukluğu), bebek serum ilaç seviyesine bakılabilir ve seviye yüksekse duruma göre ilaç değiştirilebilir veya emzirme askıya alınabilir. Benzer şekilde, anne özellikle yüksek dozda ilaç alıyorsa, maruziyet derecesini belirlemek için bebekte ilaç seviyelerini ölçmek yararlı olabilir. Yine de annenin yüksek dozlun ilaç almasını gerektirecek kadar ağır bir depresyonda annenin emzirmeye tedavinin başında ara vermesi ve bebeğin formül mama ile beslenmesine geçilmesi de bir seçenek olabilir. Bazen annenin kafasında bebeği için zarar görebileceğine dair hiç soru işareti kalmaması, sütünün az olup olmadığı vb gibi kaygılarının olmaması tercih edilebilir. Ancak çok ağır olmayan bir tabloda çoğunlukla tedavi tersine annnenin bebeği ile kaygılarını azaltacak, bağlanmasının daha kuvvetli ve sukunetli olmasını sağlayacaktır.
Emzirirken depresyon tedavisi ve ilaç kullanımına ilişkin daha fazla okumak için..