
Her kadının gebelik ve lohusa deneyimi bilinçli olarak ve bilinçaltında anne olmaya karşı verdiği tepkilerden etkilenir. Bu tepkiler biyolojik, fizyolojik ve psikososyal cevaplardır, kadının yaşına, daha önceki gebelik deneyimlerine, sosyoekonomik düzeyine, ebevenleriyle olan ilişkilerine ve şu anki gebeliğindeki koşullara göre değişir.
Birçok kadın için gebelik doğal ve eğlenceli bir olaydır. Gebe olduğunu öğrendikleri an çoğunlukla bir heyecan ve memnuniyet, tamamlanmış olduğunu hissetme eşlik eder. Ruhsal olarak kendine döndüğü bu süreç aynı zamanda annelik hissinin ve içinde büyümekte olan bebekle gelişen bağlamanın ilk adımlarıdır. Gebelik aslen kişiliğin gelişiminin de bir parçasıdır. Kişi duygusal olarak olgunlaşır. Şimdiye kadar uykuda olan kişinin kendi annesiyle olan çatışmaları ve en derinlerde duran tamamlanma ve kendini gerçekleştirme arzusu gebelik döneminde açığa çıkar.
Gebelik ve anne olmakla ilgili gerçekçi olmayan beklentiler ve varsayımlar kişide gereksiz kuruntulara ve kaygıya neden olur.
Yeni bebek için hazırlıklar, doğumla birlikte sosyal ilişkilerde ve eş ilişkisinde gerçekleşecek değişiklikler gebeler için görev olarak algılanabilir.
Annenin gebeliğe duygusal cevabı, zorunlu hayat tarzı değişiklikleri, hastaneye yatış, yatak istirihatı veya bebeğin gelişiminin sık takibinin gerekmesi gibi tıbbi risklerin olduğu durumlarda olumsuz etkilenebilir. Bazı kişilerde bu durumlar kişinin özgürlüğünün elinden alınması olarak hissedilebilir ve gelişmekte olan bebeğe karşı istemsiz olarak içten içe büyüyen bir kızgınlığı da doğurabilir. Hayat tarzı değişikliklerinde, özellikle kariyerinden vazgeçmek ya da kariyerine ara vermek zorunda kalan kadınlar, anne yeni rolüne alışmanın yanında hayatının bir yönünün kaybıyla da baş etmek zorunda kalır. Psikososyal destek sistemleri, hayatının her alanında olan bu rol değişikliklerine annenin uyumu açısından major bir rol oynar. Maddi sıkıntılar, destek sistemlerinin zayıf olması ve negatif yaşam olayları gebelik sırasında depresyon ihtimalini iki kat arttırır.
Eve gelen yeni bebek ile ebeveynlerde olan fizyolojik ve davranışsal değişiklikler nelerdir?
Ebeveyn olmak demek sizi yeteri kadar bakım verebildiğininiz duygu ve davranışlara hazırlayan nörohormanal bir süreçtir. Gebelik ve doğum anne beyninde motivasyon, bebeğe yönelmiş dikkat ve fiziksel ve duygusal olarak doyurma ile ilişkili alanlarda belirgin değişikliklerle ilişkilidir. Bebeğin gereksinimlerine uygun cevap veren, güvenli bağlanan annelerde, bebeğin herhangi bir uyaranı varlığında, beyinlerinin fonksiyonel MR incelemesinde amigdala ve akkumbens çekirdeğinde uyumlu aktivasyon olduğu saptanmıştır.
Amigdala motivasyonel ve duygusal yanıttan sorumluyken, akkumbens çekirdeği empati ve sosyal idraktan sorumludur. Sosyal idrak ve duygu devresi ebeveynlerin bebeğin sözel olmayan işaretlerini okuyabilmesini ve bu uyarana uygun senkronize ebeveynlik yanıtını /bakım verebilmesini sağlar. Bu devrenin aktivasyonu doğum ve emzirmeyi başlatan hormon olan oksitosin ile ilişkilidir. Oksitosin özellikle anne ve çocuk arasındaki bağlanma davranışı, erken sosyalizasyon ve güven duygusu ile ilişkilidir.
Babaların da bebeğin gereksinimlerine uygun fizyolojik ve davranışsal yanıtlar verdiği ve anne ile senkronize olduğu bulunmuştur. Ancak bu uyarana uygun cevap yanıtının annelerdekine eş şekilde babalarda oluşması doğum sonrası 6. ayı bulur. 6 aylık bebeklerin anne babalarında bebeğin herhangi bir uyaranında uygun cevap verme paterni ile kandaki oksitosin düzeyleri hem ilişkili hem karşılıklı etkileşim içinde bulunmuştur. Yani bebeğin uyaranlarına maruz kalıp, bebeklekle empati kurup, uygun davranışta bulunmaya çalıştıkça oksitosin düzeyleri de artmaktadır. Akkumbens çekirdeği aynı zamanda dopamin ile ilişkili ödül merkezidir. Ödül yoluyla ebeveynlik öğrenilir bir davranış haline gelir. Babalardaki bağlanmanın bu yolla geliştiği düşünülmektedir. Ebeveyneler arasında bebeğin gereksinimlerine uygun senkronizasyonun olmasının aile birliğinin oluşmasında önemli olduğu düşünülmektedir.
Vazopressin erkeklerde sosyal davranıştan ve başka erkeklere gösterilen saldırgan davranıştan sorumlu tutulmaktadır. Doğumun gerçekleşmesi ile birlikte annelerde artan oksitosine paralel olarak babalarda vazopressin hormonu salıgılanır. Yapılan çalışmalarda annelerin beyinlerinde Vazopressin ile ilişkili insula ve frontal kortek bölgelerinde aktivasyon gözlenmezken, insanlardaki sosyal bağlanma, empati kurma, planlama ve organize etme fonksiyonlarından sorumlu bu bölgelerde babalarda aktivasyon saptanmıştır. Prefrontal kortekste vazopressine duyarlı algaçların sayıca arttığı saptanmıştır. Vazopressinin babalıkta artan koruma içgüdüsünden sorumlu olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda gebelik sırasında ve doğumdan sonra babalarda prolaktin hormonunun da arttığı gösterilmiştir.
Gebelikte Gözlenen değişiklikler ve Ruh Sağlığı
1. İlk Trimester (Hamileliğin ilk 3 ayı)
Hamileliğin ilk üç ayı genelde kendisini daha çok fiziksel değişimlerle belli eder; geciken adet dönemi, pozitif çıkan hamilelik testi, yorgunluk, mide bulantısı ve diğerleri... Duygusal durum ise genelde çok büyük bir değişiklik göstermez. Hamilelikte önemli rol oynayan başlıca iki hormon östrojen ve projesterondur. Kadının ruh hali bu hormonlara bağlı olarak büyük sevinç ve üzüntü halleri arasında gidip gelebilir. Hamilelik planlı bir şekilde gerçekleştirilmiş ve çift uzun zamandır bu anı bekliyor olsalar bile anne adayının her şeye rağmen zamanlamanın doğru olup olmadığına dair kararsız kaldığı zamanlar olabilir. Tabii her şeyin yolunda gidip gitmeyeceğine dair endişeler de hamilelik döneminde en yoğun yaşanan sıkıntılardandır. Tüm gebeliklerin sadece %20’sinde düşük gerçekleşir ve bunların çok büyük bir kısmı ilk haftalardadır. Dolayısıyla bu kaygıların hiç olmadığı bir aralıkta yani kadının gebe kaldığını anlamadığı ilk ay içinde normal menstrüel kanama zannederek düşük gerçekleşir. Bu dönemdeki düşüğün en sık nedeni genetik anormalliklerdir, sizin yaptığınız ya da yapmadığınız herhangi birşeyle ilgili değildir, düşük zaten yaşamla bağdaşmayan bir durumun kaçınılmaz sonucudur.
Yaklaşık 6-8 haftalarda bebeğin ilk kalp atışlarını duyan anne, şimdiye kadar gerçekliğini tam olarak kavrayamadığı gerçekten içinde bir bebek olduğu fikrine inanır ve bebeğin kaybına yönelik endişeleri daha yoğun olarak hissetmeye başlar. Ancak bu dönemden sonra bir düşük ihtimali sadece %5’tir. Daha önce düşük hikayesi olanlarda bile yoğun şekilde bir daha kayıp yaşayacağı endişeleri yersizdir, tekrar düşük ihtimali %3’ten düşüktür.
2. İkinci Trimester (Hamileliğin 3-6. ayları)
İkinci üç ay çoğunlukla en sakin dönemdir. Bu dönemde mide bulantısı gibi fiziksel sıkıntılar da kaybolur. İkinci üç ayın en önemli özelliği artık bebeğin hareketlerinin hissediliyor olmasıdır. Bebeğinin hareketlerini hissetmek anne adayı için eşsiz bir tecrübedir. Artık bebeğini gerçek bir kişi olarak kabul eder ve gelecek ile ilgili hayaller kurmaya başlar. Çoğu kadın hamile kıyafetleri giymeye bu dönemde başlar. Hamilelik, doğum ve bebeklerle daha çok ilgilenme, hamilelik seminerlerine katılma, bu konularla ilgili kitaplar alma yine bu dönemde yaşanır.
Anne için sakin geçen ikinci üç ay kimi babalar için zorlayıcı olur. Erkeklerin %90’ında eşinin gebeliğiyle bağlantılı duygusal katılım gözlenir. Çoğunlukla erkeklerin duygu dışa vurumu kısıtlı olduğundan, bu değişim babaların %35’inde kaygı ve korkunun açığa çıkması şeklinde gözlenirken, %85’inde cinsel alışkanlıklarda değişim olarak gözlenir. Bazı babalarda hiperaktiflik ve agresiflik ile spor kazaları, kavgalar, artan alkol kullanımı görülebilir.
Nadiren eşleri gebe kalan bazı erkeklerde Couvade Sendromu adı verilen kısa bir süre sonra gebelikte yaşanan değişikliklere benzer şikayetler yaşanabilir. Bu şikayetler arasında ishal, kabızlık, iştahta değişme, kilo alma, kokuya hassasiyet, sırt ağrıları, bacak krampları, halsizlik, uyku yakınmaları, sık idrara çıkma ve diş ağrısı yer alır. Şikayetler gebeliğin ilk üç ayının sonunda başlayıp, ikinci üç ayında artarak doğum gerçekleşene kadar sürer ve sonlanır. Bazı babaların doğumun getirdiği kaygıyla çeşitli bahanelerle doğumun olacağı gün ortadan kaybolduğu ve birkaç gün sonra ortaya çıktığı bile olur. Her on erkekten ikisinde görülür. Couvade Sendromu yaşayan babalarda şikayetler kendi ebevenleriyle olan ilişki sorunları, ebeveynlik konusundaki yetersiz bilgilenme ve kaygıdan kaynaklanır. Gebelik süreci, doğum ve bebeğe bakım hakkında yeterince donanımlı olan babalarda bu kaygılar çok azalır.
3. Üçüncü Trimester (Hamileliğin 6-9. ayları)
Hamileliğin son haftalarına giren anne adayının psikolojik sıkıntı ve korkuları, fiziksel sıkıntılarının da yoğunlaşmasıyla birlikte iyice artar. Rahat bir pozisyon bulamadığı için uykusuz kalır. Büyüyen rahmi nedeniyle mide şikayetleri yaşayabilir. Ağırlaşan vücut ağırlığı ile bel ağrıları ve hareket kısıtlılığı olabilir. Kilosu kendisini çirkin bulmasına yol açabilir. Ve eşinin onu artık hiç çekici bulmadığına inanır. Erkekler bu duruma olan eşlerine bu hislerinin yersiz olduğunu anlatmak amacıyla ilgi göstermelidir. Hamileliğin yaklaşık 8. ayında annelerin %95’i, babaların %80’i bebeklerinin başına kötü birşey gelebileceği endişesi yaşar . Hamilelikte depresyon riskinin en fazla 32 gebelik haftasında olduğu ve riskin doğum sonrasında sekizinci ayda en düşük düzeye indiği saptanmıştır. Gebelerin yaklaşık % 70'inde depresyonun belirtileri görülmektedir. Ancak bunların %10-16'sında klinik Depresyon bulunmaktadır. Gebeliğin ilk zamanlarında kaygılı olma ile doğum sonrası üçüncü aya kadar depresyon saptanması arasında dikkati çeken bir ilişki bulunmuştur.
Gebelikte Depresyon
Gebelikte ve Lohusalıkta depresyonun belirtileri nelerdir?
Hamilelik döneminde yaşanan bazı normal değişimler de depresyon ile benzer şikayetleri ortaya çıkardığı için depresyon tanısı bazen konulamamakta ve tedavi edilememektedir. Yorgunluk, uyku problemleri, güçlü duygusal tepkiler ve kilo almak doğum öncesinde ve sonrasında yaşanabilen sorunlardır. Ancak bu semptomlar aynı zamanda depresyonun da belirtileri olabilir.
Depresyonda:
-
Ruh halinde genel bir keyifsizlikten derin iç acısı duyma derecesine varan genel bir çökkünlük hali. Sık sık ve kolay ağlama ve durgunluk
-
Kimi zaman üzüntüye eşlik eden kaygı, tedirginlik, iç sıkıntısı, daralma, huzursuzluk ve öfke
-
Depresyonun çok ağır seyrettiği kişilerde duygularını hissedememe hali
-
Umutsuzluk, kötümserlik
-
Bir zamanlar keyif alınan aktivitelerden artık zevk almama, isteksizlik
-
Cinsel isteksizlik
-
Özbakımda azalma
-
Özsaygının ve özgüvenin azalması, değersizlik ve aşırı suçluluk duyguları
-
Çevrede gelişen olaylara karşı ilgisiz kalma, sosyal içe çekilme
-
Uykuya dalmakta veya sürdürmekte güçlük, erken uyanma yada aşırı uykulu hali
-
Yorgunluk, bitkinlik, enerji azalması, bazen basit günlük işlerin bile yük olması hali
-
İştah ve kilo kaybı ya da kilo alma, aşırı yemek yeme ve aşerme
-
Konsantrasyon zayıflığı, dikkatsizlik, unutkanlık
-
Kararsızlık, düşünmede yavaşlama
-
İntihar düşünceleri
Gebelikte depresyon tedavi edilmez ise ne olur?
-
gebelik tansiyonu
-
erken doğum
-
sezeryan ile doğum
-
düşük doğum ağırlığı
daha sık görülmektedir.
Günlük hayat stresine bağlı veya ruhsal hastalıklar nedeniyle psikolojik olarak sıkıntılı olan gebelerin ilk trimesterde yapılan takiplerinde kortizol düzeylerinin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kortizol yüksekliğinin düşük doğum ağırlığı ve bilişsel gelişimle ile ilgili olduğu düşünülmektedir.
Gebenin ruhsal durumu doktor öneri ve tedavilerini doğru uygulama kabiliyetini ve ihtimalini, gebelik sırasında kendine, sonrasında ise hem bebeğe hem kendine bakımının kalitesini etkilemektedir. Gebelik sırasında depresyon olması, doğum sonrası depresyon ihtimalini de arttırır. Doğum sonrası depresyon geçiren annelerin bebeklerinin hem duygusal hem de bilişsel gelişimlerinin geri olduğu bilinmektedir.
Postpartum Blues (Doğum sonrası / Lohusalık Hüznü)
Henüz yeni doğum yaptınız, hayatınızın en mutlu anlarından olmalı ama garip bir şekilde mutsuzsunuz..Nedensiz ağlıyorsunuz..Gergin hissediyor, bebeğinize bakamayacağınızı düşünüp kaygılanıyorsunuz..Yalnız değilsiniz.
Yenidoğum yapan kadınların %80'i postpartum blues (doğum sonrası/ lohusalık hüznü) yaşıyor. Postpartum blues'da şikayetlerin şiddeti doğumdan 3-5 gün sonra artar ve 2 hafta içinde tedavi gerektirmeksizin kendiliğinden geçer.
28. gebelik haftasından başlayarak doğumdan sonraki 4. hafta sonuna kadar uzanan zaman aralığına perinatal dönem denir. Bu dönemin doğumdan sonraki 4 haftalık kısmına da postpartum adı verilir. Doğum sonrası dönem (postpartum) psikiyatrik hastalıklar için riskli bir dönemdir.
Postpartum Blues'un belirtileri nelerdir?
-
halsizlik
-
isteksizlik
-
keyifsizlik
-
duygusallık
-
kırılganlık
-
kolay ağlama
-
uykusuzluk
Önceleri bunu sadece kendisi hissederken etrafı sadece yorgun ve sessiz gibi algılar. Daha sonra giderek bu hissettiklerini eşi ve akrabaları ile paylaştığında tablo belirginleşmeye başlar. Eğitim ve sosyal destekle, sıklıkla bu şikayetler kendiliğinden kaybolup gider. Ancak bir kısmında ise doğum sonrası depresyon, ya da doğum sonrası kaygı bozuklukları olarak devam edebilir. Maddi sıkıntılar,destek sistemlerinin zayıf olması ve olumsuz yaşam olaylarının varlığı depresyon ve anksiyete bozuklukları ihtimalini arttırır.
İşte bu yüzden gebelik sonrası ilk ay annenin takibi çok önemlidir. Bazı hastanelerin doğum sonrasında anneye kısa bir emzirme ve bakım eğitimi de veren hemşirelik takip sistemleri bulunmaktadır. Giderek sessizleşen, her fırsatta ağlamaya meyilli ve bebeğin bakımı konusunda kaygılı bir anne bunları ifade eder hale geldiğinde, yukarı da sayılan risk faktörleri de özellikle var ise psikiyatri uzmanının görmesi gerekir. Gebelik öncesinde depresyon geçirmiş kadınların üçte birinde depresyon doğum sonrasında tekrarlamaktadır. Bu nedenle daha önce geçirilmiş depresyon varlığında yeni annenin mutlaka iyi hissetse bile daha önce takip eden psikiyatrı ile iletişim kurması, tercihen muayene ve takip altında olması depresyonu hem önlemekte hem de erken tespit edip tedavi etmekte yararlı olacaktır.
Doğum sonrası hüznün nedenleri nelerdir?
-
Doğum sonrasında yorgunluk hissetmek, uyku düzeninin bozulması, ve yeni annenin gücünü tekrar toparlayabilmek için ihtiyaç duyduğu dinlenmeden yoksun kalması
-
Bebeğin bakımına ve iyi bir anne olmak için gerekli olduğu düşünülen becerilere sahip olunmadığına dair kaygılar
-
İşteki ve evdeki düzende meydana gelen değişiklikler nedeniyle stres altında hissetmek. Bazen kadınlar, gerçekçi olmayan beklentiler geliştirerek kendilerinin mükemmel bir anne olmaları gerektiğini düşünürler. Bu da stres oluşturan bir faktördür.
-
Kayıp duygusu. Bebek doğmadan önceki kimliğin kaybedildiğini, hamilelik öncesindeki beden yapısının kaybedildiğini ve daha az çekici olduğunu düşünmek
-
Doğum sonrasında kadının kendisine ayırdığı zamanın azalması ve zamanı kontrol edemediğini düşünmek.
-
Çok uzun süre boyunca ev içinde zaman geçirmek, partnerle ya da sevilen kişilerle baş başa geçirilen zamanın azalması
Doğumu takip eden ilk haftalarda bebeğine kötü birşey olacağı kaygısı annelerin %80'inde, babaların %73’ünde görülür. Doğum sonrası depresyon ise yeni doğum yapan kadınların %10-15'inde doğumun ardından, çoğunlukla ilk 3 ayda olmak üzere, en geç 1 yıl içinde görülür. Doğum sonrası depresyon erkeklerde de gözlenir. Babaların %10’u eşinin doğu yapmasının ardından depresyona girmektedir. Her iki ebeveynde de belirtiler yaşam kalitesini etkileyen düzeydedir.
Doğum sonrasında kadınlardaki hormonal değişikliklerin de depresyonu tetiklediği düşünülmektedir. Hamilelik döneminde kadınlardaki östrojen ve progesterone hormonları artar. Bebeğin doğumundan sonraki ilk 24 saat içinde bu hormonlar hamilelik öncesindeki normal seviyelerine hızla düşer. Adet döneminde hormonlarda yaşanan küçük değişimlerin bile kadınların duygu durumlarını etkilediğinden, doğum sonrasında yaşanan bu hızlı hormonal değişimin depresyonu tetikleyebilir. Ayrıca tiroid hormonu da doğum sonrasında düşebilmektedir. Tiroid düzeyinin düşük olması, depresif duygu durumu, her şeye karşı ilgisizlik, huzursuzluk, yorgunluk, konsantrasyon zorluğu, uyku sorunları ve kilo değişimi gibi depresyon semptomlarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Basit bir kan testinin yapılması ve doktorun reçete edeceği ilaçların kullanımı, tiroid düzeyine bağlı olan depresyon sorununu çözmeye yardımcı olacaktır.
Doğum sonrası depresyona giren annelerin üçte biri sadece tedavi arayışına girmektedir. Doğumun ardından özellikle ilk 3 ay içinde depresyona giren ve tedavi görmeyen annelerin bebekleriyle bağlanmaları bozulur. Annenin güvensiz bağlanma biçimi ile, babadaki depresyonun erken çocukluk dönemindeki çocuklarda sosyal ve duygusal sorunların (özellikle hiperaktivite ve sinirlilik) şiddeti ile ilişkili olduğunu gösterilmiştir.
Doğum sonrası depresyona giren annelerin çocukları da etkilenir mi?
Doğum sonrası depresyona giren annelerin çocuklarının depresyonda olmayan annelerin çocuklarına göre ;
-
daha sinirli
-
çekingen
-
daha az yüz mimiği kullanan
-
daha az konuşan çocuklar oldukları
-
daha sık davranış problemi gösterdikleri
-
agresyon ve öfke nöbetleri
-
dikkat, konsantrasyon, bellek, planlama gibi bilişsel işlevlerinin daha zayıf olduğu, daha sık Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukuluğu tanısı
-
uyku problemleri
gözlenmiştir.
Tedavi edilmeyen doğum sonrası depresyonda yürüme ve konuşma gecikebilir. Bu çocuklarda okul çağında öğrenme güçlüğü de bildirilmiştir. Anne bebek bağlanmasındaki bozulmadan dolayı okulda daha zor arkadaşlık kurdukları, daha kaygılı çocuklar oldukları, pasif agresif tavırlar sergiledikleri, bağımlı kişilik yapılarının olduğu gözlenmiştir. İleri yaşta depresyon geçirme ihtimalleri anneleri depresyon geçirmeyen veya geçirmiş olup tedavi edilenlere göre daha yüksektir.
Postpartum Psikoz nedir? Bebeklerine zarar veren anneler doğru mu?
Postpartum depresyonun en üzücü tarafı bu rahatsızlıkta hastaların % 4'ünde rastlanabilen bebeği öldürme davranışıdır. Bahsedilen belirtilerle başlayan bu durum ilerleyerek, kendini her tür kötü olayın sorumlusu olarak görme, doğan çocuğun aslında kendi çocuğu olmadığı, hatta doğumu bile kendisinin yapmadığı, bebekte bir sağlık sorunu olduğu, ona yeterince bakamayacağı ve acı çektirebileceği için, bebeğini ve/veya kendini öldürerek acılara son vermeyi düşünebilir.
Bazen bebeğini öldürmesi veya kurban etmesi yolunda olmayan sesler de duyulması gözlenmektedir. Bu nedenle postpartum depresyon diğer aile bireyleri tarafından önemsenmeli ve dikkatli olunmalıdır. Kendilerine zarar verileceği, çevrelerinde olan olayların kendilerine yönelik olup, özel anlamlarının olduğu, haklarında konuşulduğu şeklinde düşüncelerle birlikte olabileceği gibi, aşırı neşe ya da öfke, yerinde duramama, uyumaya gereksinim duymama, kendini çok büyük, her türlü güce sahip ve önemli bir kişi olarak algılama ve bu yönde sesler duyup,ona göre davranma gibi sanrılar ( hezeyanlar) da görülebilir. Bu derece ciddi olgularda anne ve bebeğin güvenliği açısından hastaneye yatırılma, emzirmenin kesilmesi ve ilaç tedavisi, tedaviye yanıtsızlık ve ölüm düşünceleri halinde elektroşok tedavisi düşünülmelidir.
Doğum sonrası Depresyonda mıyım yoksa sadece Doğum sonrası hüznü mü?
Aşağıda saydıklarımdan bir ya da daha fazlası doğum sonrasında mevcutsa, Postpartum depresyonda olabilirsiniz.
-
Doğumun ardından gelen duygudurum değişikliği 2 hafta içinde azalmıyorsa
-
Kendinize veya bebeğinize bakmanıza engel oluyorsa
-
İçinize kapandıysanız ve eskiden yaptığınız aktivitelerden artık zevk almıyorsanız
-
Kendinize veya bebeğinize zarar vermek aklınızdan geçiyorsa
Vakit kaybetmeden psikiyatrınıza başvurunuz. Doğum sonrası dönemde ruhsal bir sıkıntının tanısı gözden kaçarsa çocuğun gelişimi, annenin sağlığı ve eş ilişkileri açısından ciddi kayıplara neden olabilir. Doğum sonrası ruhsal probleminizin olmasından dolayı utanmayın ya da suçluluk duyulacak bir neden yok. Bunlar sizin suçunuz değil, depresyonda olmak sizin konrolünüzde değil. Depresyonda olmak sizi zayıf yapmaz, kötü bir insan yapmaz, kötü bir anne yapmaz. Sizin kontrolünüzde olan tedavi arayışında olmaktır.
Gebelik sırasında ve Doğum sonrasında depresyon riskini arttıranlar faktörler nelerdir?
-
Planlanmayan gebelik
-
Ergenlik gibi çok ergen yaşta gebelik
-
Çoğul gebelik
-
Bağımlılık yapan madde kullanımı (Alkol ve sigara da dahil)
-
Daha önce geçirilmiş psikiyatrik bir rahatsızlık (BP’u olan hastalarda doğum sonrasında atak görülme veya hastanın dekompanse olma riski %50’dir, ilk 1 ayda psikiyatrik bir rahatsızlık nedeniyle hastaneye yatırılma riskleri ise 8 kat artmıştır. Gebelik öncesinde depresyon geçirmiş kadınların ise % 30'unda doğum sonrası depresyon görülmektedir.)
-
Daha önceki gebelikte doğum sonrası depresyon hikayesi (Önceki gebeliğinde doğum sonrası depresyon geçirmiş olan kadınlarınsonraki gebeliklerinde depresyon görülme riski % 50'dir. )
-
Daha önceki gebelikte olumsuz deneyimler (düşük, erken doğum, düşük doğum ağırlığı, YBÜ deneyimi , yeni doğan ölümü gibi)
-
Psikiyatrik muayene sonucunda önceki gebelikle ilgili yaşanan sıkıntılar nedeniyle içe atılmış duygular ve tepkiler tespit edilirse bunların işlenmesi önemlidir. Aksi taktirde önceki, kayıba ait duygular mevcut olan gebelik sırasında artan kaygı ile açığa çıkabilir. Benzer problemler babada da görülür.
-
Eşlik eden tıbbi başka bir hastalığın varlığı (MS, Kalp hastalığı, kanser gibi)
-
Birinci derece aile yakınında psikiyatrik bir rahatsızlık (Özellikle gebelik sırasında veya doğum sonrasında geçirilmiş)
-
Eş ve aile ile ilişki sorunları
-
Maddi sıkıntılar
-
Aile, eş, arkadaş gibi destek sistemlerinin zayıf olmasıdır.
Kronik Hastalığı olan gebelerde ruh sağlığı
Doğum öncesinde de kronik hastalığı olan gebeler hastalıklarını kabullenmiş ve çoğunlukla başetmeyi, hayatını hastalığına göre adapte etmeyi öğrenmişlerdir. Ancak gebeliğin kontrol altında giden hastalıklarını alevlendirebileceğinden, bozulan sağlığı nedeniyle bebeğinin de etkilenebileceğinden korkarlar. Gerçekten de bu korkuları yersiz değildir ancak senaryolar yazmaktansa doktorlarına danışarak gereği kadar endişelenmeleri gerekir. Endişenin fazlası komplikasyonlardan sakınarak korunmaya değil, artan stres düzeyi ile vücudun savunmasını bozarak yeni komplikasyonlar gelişmesine neden olabilir.
Gebelik öncesinde mevcut olan diyabet veya gebelik sırasında gelişen diyabet varlığı en sık görülen riskli gebelik faktörlerinden biridir. Birçok kadın düzenli doktor takibine gider, diyet önerilerini izler, reçetelenen ilaçlarını kullanır ancak harfi harfiyen tedaviye uyuma rağmen yine de anne baş edemediği duygusu, huzursuzluk hissi ve kaygılarla gebelik süresince boğuşur.
Daha önceden kanser tedavisi görmüş olan gebeler gebelikleriyle ilgili ikircikli düşüncelerle boğuşurlar. Sağ kalmanın ve yeni bir hayata gebe olmanın umudu bazen yerini hastalığın yeniden tekrarlayabileceği korkusuyla risk almış olmanın verdiği pişmanlık ve öfke duygularına ya da annesiz kalmasından korktuğu çocuğu için gelecek kaygılarına neden olabilir. Meme kanserinin ise memenin çocuğun ilk bağlanma objesi olması ve çocuğa bakım vermeyi simgelemesi nedeniyle diğer kanserlerden ayrı bir yeri vardır. Birçok meme kanseri geçirmiş olan gebe gebelikte yükselen hormon düzeyleri nedeniyle bir tekrardan korkarlar. Ayrıca aile hikayesi olan kanser hastası gebeler bu genetiği çocuğuna taşımaktan ötürü endişeli de olabilir.
Gebelikte Psikiyatri dışı bir hastalıkla karşılaşma
Eğer tanı ilk defa gebelik sırasında konuluyorsa, gebe olmayan her insanda olduğu gibi inkar, isyan ve umutsuzluk gibi tepkiler yaşanacaktır. Özellikle de gebelik gibi yeni bir yaşama hayat veren süreçle bağdaşmayan hastalık fikri hastalığın kabullenilmesini daha da güç kılabilir. Yardımla üreme tekniklerinin kullanıldığı gebeliklerle, eğitim veya kariyer nedeniyle uzun süre ertelenen gebeliklerde çok daha zor yaşanır. Yeni konulan hastalık tanısının kabullenilmemesi tedaviye uyumu, önerilerin uygulanmasını bozabilir.
Depresyon ihtimalini değiştirmeyen faktörler nelerdir?
-
eğitim düzeyi
-
meslek
-
gebelik yaşı
-
gebelik sayısı
-
evlilik süresi
-
evdeki çocuk sayısı
açısından farklı olmadığı çalışmalarda gösterilmiştir.
Yenidoğanın hastalanması durumunda ebeveynlerin durumu
Bebeğin başına normal olmayan herhangi birşey geldiğinde veya bebekle ilgili herhangi bir sağlık sorununda, ebeveynler gerçekte neden ne olursa olsun suçluluk duyarlar. Bu suçluluk duyguları gebe kalmakla ilgili kararsızlık yaşandıysa veya gebelik sırasında düzenli kontroller yapılmayıp, doktor önerilerine uyulmadıysa, hatta alkol ve sigara gibi yasaklananlar kullanıldıysa daha da artar.
Eğer çocuğun belirgin bir genetik hastalığı varsa, özüre karşı suçluluk, öfke ve utanç duygularının yanında bir nevi yas reaksiyonu verebilirler. Bazen ebeveynler özür dolayısıyla birbirlerinin ailelerini genetik yük açısından sebep olmakla suçlayabilirler. Doğum sırasında bulaşan AIDS gibi enfeksiyonlar da ailelerde güçlü duygusal yanıtlara neden olurlar.
Postpartum (Doğum sonrası) Depresyon
Postpartum (Doğum sonrası) Obsesif Kompulsif Bozukluk
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan bir ruhsal hastalıktır. Doğumdan sonraki dört hafta içinde ortaya çıkarsa, postpartum başlangıçlı OKB tanısı kullanılır. OKB'un yaşam boyu görülme oranı %2-3 civarında iken, doğum sonrası dönemde bu oran %5’e çıkar. Her ne kadar postpartum OKB için annelerden sıklıkla bahsedilse de, yeni babalarda da OKB’un görülme sıklığı genel popülasyona göre 3 kat artmaktadır. Babalarda görülen şikayetler eşine ve bebeğine zarar vermekle ilgilidir.
Tekrarlayıcı, zorlayıcı kişinin isteği dışında gelen düşünceler ve anlık canlanan imgeler oldukça korkutucudur, yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa neden olurlar. Anneler doğum sonrası hüznün dışında ciddi bir durum olduğundan hatta akıllarını kaçırdıklarından kaygılanırlar. Anne şizofreni ya da postpartum psikoz olduğundan korkarak doktora başvurabilir.
Aile bireylerinden arkadaşlarına kadar herkes anne olmaktan dolayı mutlu hissetmesi gerektiğini beklediğinden normalde OKB’un hayatı bozucu etkisi bu dönemde çok daha tahriphar olur. Anneyi tükenmiş ve kahrolmuş bir hale sokabilir. Yavaş yavaş anne içe kapanır, bebeğe verebileceği zararı önlemek için çocukla yalnız kalmamaya, uzaklaşmaya başlar.
Doğum sonrası Obsesif Kompulsif Bozukluk hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız...
Doğum sonrası depresyon ve diğer ruhsal hastalıklardan korunmak için yapabilecekleriniz:
-
Doğumdan hemen sonra hayatınızla ilgili büyük kararlar almayın ve büyük yaşam değişikliklerine girmeyin.
( Taşınmak vb)
-
Hayatınızda sahip olduğunuz olumlu şeylere odaklanın. Eğer olumlu yanlar bulmakta güçlük çekiyorsanız yaşadığınız için minnettar olduğunuz güzel anılarınıza odaklanın. Sıkıntılı olduğunuz zamanlarda sahip olduklarınız veya güzel anılarınız için teşekkür edin hayatınıza.
-
Duygularınızı içinize atmayın. Hissettikleriniz hakkında eşiniz ve çevrenizdekilerle konuşun. Bazı kadınlar, doğum sonrasında mutlu olmaları gerektiğini düşündükleri için yaşadıkları depresif durum nedeniyle suçluluk hissettikleri ve utanç duydukları için yaşadıkları sıkıntıları ifade edemezler. Kendilerinin uygun bir anne olmadıklarının düşünülmesinden endişe ederler. Doğum sonrası depresyon her kadının başına gelebilir. Bu, sizin iyi bir anne olmadığınız anlamına gelmez. Yaşadığınız sıkıntılara hem sizin hem de bebeğinizin maruz kalması şart değildir. Çünkü bu konuda yardım alabilir ve sorunlarınızı çözebilirsiniz
-
Reklamda değilsiniz, mükemmel olmaya çalışmayın. Kendinizden beklentileriniz makul olsun. Ev işlerine yetişemediginiz ile ilgili fazla kaygılanmayın. Amaç minimum ev işi olmalı, kendinize bir ya da iki ev işinden fazlasını koymayın. Ağırdan alın, bazen tek bir odayı toplamak ya da süpürmek bile yeterince ev işi yapmaktır. Sütünüz yetmiyorsa ek gıda vermekten çekinmeyin. Mümkün olduğunca hayatı kendinize kolaylaştırın. Ev alışverişlerini internetten yapın, yemek hazırlamak yerine sağlıklı hafif atıştırmalıklar yiyin.
-
Eşinizden, ailenizden ve/veya arkadaşlarınızdan bebeğin bakımı ve ev işleri yada alışverişi konusunda yardım istemekten çekinmeyin. Çevrenizde size yardım edebilecek yakınlarınız yok ise bir yardımcı tutun. Yardım istemek anneliğinizi ya da ev hanımlığızı azaltmaz, sizi yetersiz yapmaz. Sizin bebeğiniz için daha iyisini istediğinizi gösterir.
-
Dinlenmek için kendinize izin verin. Bebek uyurken yarım kalan ev işlerini sıralamak yerine uyuyun. Uykunuzu kaçıracak çay, kahve, kola gibi gıdalardan uzak durun. Gece uykusunu biraz daha az bölünmüş uyuyabilmek için eşinizden en azından gecede bir kere sizin yerinize uyanmasını rica edin.
-
Dışarı çıkmasanız da kendinize ve kıyafetinize özen gösterin, hergün duş almaya gayret edin. Sağlıklı beslenin ve mümkün olduğunca hareket edin.
-
Kendinize vakit ayırın. Bakım veren olmak dışında bir aktiviteniz olsun, eskiden yapmaktan hoşlandığınız şeyleri yapın.
-
Stres yaratan ortamlardan uzak durun. Başkalarının dertleriyle (bebek bakımı gibi arkadaşlarının ortak dertleri ya da eşin ev dışındaki problemler hariç) mümkün olduğunca uğraşmayın. Unutmayın siz yeterince sorumluluk sahibisiniz.
-
Uzun süreli tek başınıza kalmamaya çalışın. Mümkün olduğunca arkadaşlarınızla dışarıda buluşmaya çalışın. Arkadaşlarınızla buluşamayacak da olsanız dışarıda küçük bir yürüyüş yapın. Bebeğinizi birine emanet etmek sizi bencil bir anne yapmaz. Bebeğinizi bırakabileceğiniz birisi yoksa bebeğiniz ile birlikte çıkın.
-
Diğer annelerle konuşun, onların size uyabilecek çözüm yollarını öğrenin.
-
Artık ebeveyn olabilirsiniz ama karı-kocalıktan henüz istifa etmediğinizi aklınızda tutun. Eşinizle başbaşa kalabileceğiniz küçük kaçamaklar yaratın. Oksitosinin ayrıca her iki cinste de orgazm ile salınımı artmaktadır. Bir teoriye göre de daha çok seks yapan çiftelerde bağlanmanın daha derin olduğu öne sürülmüştür.
Unutmayın ancak siz mutlu ve sağlıklı olursanız, bebeğiniz mutlu ve sağlıklı büyüyebilir.