top of page

Psikiyatrist mi Psikolog mu?



500 kişi üzerinde yapılan bir araştırma sonuçlarına göre Major Depresyon belirtilerinin varlığında, katılanların %57’si “geçici bir durum olduğunu düşünür, hiçbir şey yapmam” şeklinde cevaplayarak herhangi bir tedavi arayışında olmayacaklarını belirtmiş. Panik bozukluk belirtileri varlığında ise %57’si iç hastalıkları doktoruna gideceğini söylemiş. Çalışmada da görüldüğü üzere ruh sağlığı ile ilgili sorun yaşayan kişiler ne zaman ve nereye başvuracakları konusunda kararsızlık yaşamaktadır.

Günlük yaşam problemleri veya hastalık seviyesine ulaşmış sorunları için yardım almak isteyen kişiler maalesef bazen sadece kime danışmaları gerektiğini bilmediklerinden, bazen de kısa yoldan çözüme ulaşabilmek adına, terapi yapma yeterliliği olmayan kişilere başvurabilmekteler. Ülkemizde doktorluk yetkisi olmayan dolayısı ile psikiyatrik hastalıklara tanı koyma ve tedavi etme yeterliliği ve ehliyeti olmayan çeşitli meslek gruplarına üye birçok kişi, istenmeyen sonuçlar doğuracak tanı ve tedavi uygulamalarına girişmekte, bu durum halk sağlığını tehdit etmektedir. Konu ile ilgili yasal düzenlemeler olmasına karşın yetersiz denetim nedeniyle kimi basın yayın kuruluşları da bu kişi ve kurumları sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmayan şekilde programlarında kamuoyuna tanıtarak sorunun boyutlarını daha da büyütmekteler.


Sağlık çalışanı olmayan dolayısıyla da “primum non nocere” yani “önce zarar verme” ilkesini önemsemeyen, meslek etiği olamayan kişilerin ellerinde hastalar daha da fazla zarar görebiliyorlar. Bunun birçok örneğini klinik deneyimimde maalesef gözlemliyorum. Üstelik oluşan zararlar tedaviyi gören kişinin kişiliğini, duygularını ve sosyal ilişkilerini de etkilediğinden, bu zararlı etkiler ilişkide olduğu diğer kişilere ve hatta topluma kadar uzanmaktadır. Ruhsal sıkıntılar, sadece ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar tarafından takip edilmelidir.

Ülkemizde, toplumun birçok kesiminde ruhsal sorunlarla uğraşan meslek grupları yeterince bilinmemektedir. Örneğin psikiyatrist/psikiyatr ile psikolog sık karıştırılan kavramlardır ve iki meslek arasındaki farklılıklar yeterince bilinmemektedir. Bu da kişilerin kimden yardım alacaklarına karar vermeleri konusunda karışıklığa yol açmaktadır.


Psikologlar 4 yıllık edebiyat fakültesine bağlı psikoloji dal eğitimini almış ruh sağlığı çalışanlarıdır. 4 yıllık üniversite eğitiminin üzerine klinik psikoloji alanında 2 yıl yüksek lisans masterı yaptıktan sonra ancak danışan ile çalışabilirler. Bazı psikologlar, bunun üzerine doktora eğitimi de alarak isimlerinin önüne akademik doktor ünvanı da alırlar ancak bu ünvan seçtiği branşta uzmanlaştığını gösteren bir bilimsel derecedir, bu unvan ile tıp doktoru olmazlar. Psikologların/Klinik Psikologların/Doktoralı psikologların, hasta şikayetlerinin olası tıbbi kökenlerini değerlendirme ve sonucunda psikolojik ya da herhangi bir başka ilaç yazma yetkileri yoktur. Psikiyatrist ya da psikiyatr, 6 yıllık Tıp fakültesinden mezun olmuş ve ondan sonra 4 yıl psikiyatri ihtisası yapmış uzman doktordur. Aldığı tıp eğitimiyle insanın hem genel hastalıkları hakkında bilgi sahibi olan hem de ruhsal yapısını tanımlama ve gerektiğinde tedavi etme yetki, bilgi ve donanımına sahip olan kişidir.




Psikiyatr, belirtileri değerlendirirken diğer tıbbi durumlarla ilişkisini ve ayırımını da gözden geçirir. Örneğin; kalp çarpıntısı, el-ayak boşalması şikayeti ile başvuran kişide bunların tamamen psikolojik belirtiler mi yoksa, kansızlık, hipertroidi ya da kalp yetmezliği gibi tıbbi bir durumla mı ilişkili olduğunu değerlendirir ve gerekirse tetkiklerle araştırır. Aynı zamanda kişinin diğer tıbbi rahatsızlıkları için kullandığı ilaçların olası yan etkilerinin (iştahsızlık, uykusuzluk, kaygı artışı gibi) başvuru şikayetine etkisini de değerlendirir. Yaşanan şikayetlerin ne olduğunu araştırırken, sorunun kişiye ait bedensel, genetik, psikolojik ve sosyal alanlarla majör ilişkisini de gözden geçirir. Aynı şikayetlerin altında, her kişinin kendi iç dünyası, geçmiş ve güncel yaşantısı ile ilgili kendisine özgü farklı nedenler vardır. Doğru çözüm için önce sorunu her yönüyle tanımlamak gerekir. Bu anlamda çok yönlü değerlendirme yüz yüze görüşmeler ile mümkündür. Böylece sorunun tıbbi ve sosyal boyutu yanında, kişinin sorunu algılama ve ilişkilerine aktarma biçimini de görmek mümkün olur.

Dünya Sağlık örgütünün tanımına göre ruhsal sağlık sadece ruhsal bozukluk olmaması değildir. Kişinin kendi potansiyelini gerçekleştirerek, yaşamın normal stresleri ve sinir ile başa çıkabildiği, üretken ve verimli olabildiği, yaşadığı topluma katkıda bulunabildiği bir iyilik halidir. Yani; ruh sağlığının korunması, hastalıklardan korunma ve tedavisi ile ilgilidir.

Ruhsal sorunlarla ilgili her türlü teşhisi koymak, tedaviyi planlamak, ilaç ve diğer tedavi yöntemlerinin yanı sıra, uygun görülen psikoterapiyi uygulamak da tamamen psikiyatri uzmanlarının sorumluluğu ve yetkisi içindedir. Başka hiçbir meslek grubunun, bu uygulamaları bağımsız olarak yapma yetkisi yoktur. TC Yasaları ile de bu yetki sadece psikiyatri hekimlerine verilmiştir. Ruh sağlığının korunmasını ve teşhisi psikiyatr tarafından konulmuş bir hastalığın doktor gözetimindeki tedavisini klinik psikolog yürütür.


Ruh sağlığı alanında çalışan kişiler şöyle sıralanabilir:

•Psikiyatri doktoru

•Pratisyen doktor/Aile doktoru

•Psikolog/Klinik Psikolog

•Psikiyatri hemşiresi

•Sosyal hizmet uzmanı

•Psikolojik danışman

Terapi ehliyeti olan bir sosyal hizmet uzmanı veya psikiyatri hemşiresi, bir psikiyatr veya klinik psikoloğun süpervizyonu altında veya ko-terapist olarak aile veya grup terapisi yapabilirler.


İlaç seçimi ve kullanımı yalnızca tanıya bağlı değildir (google doktorluğu veya ezcane/komşu doktorluğu) ; aynı zaman da hastanın belirtileri ve eş hastalıkları, dahili durumu, yaşam öyküsü, aile öyküsü, fizik muayenesi ve tedavi koşulları da etkilidir. Deneyimli bir doktorun verdiği ilaçlar o ilacın açıklamasında belirtilmeyen özgül bir uygulamayı yansıtıyor olabilir. İlaç tedavisi için her ilacın kullanım alanlarını, kullanılmaması gereken durumları, ilaçların farmakokinetiğini ve farmakodinamiğini, ilaç etkileşimlerini (yalnızca psikiyatri ilaçları değil, tüm ilaçlara dahil) bilmek gerekir. Bu bilgi, eğitim ve deneyim sadece psikiyatri doktoru ile mümkündür. Psikiyatri dışı hekimler bile genellikle psikiyatri ilaçlarını gereğinden çok kısa ya da çok uzun bir süre için, gereğinden çok düşük ya da çok yüksek doz ile yanlış biçimde kullanma eğiliminde olurlar.

Psikiyatri beyin ile ilgilenen bir tıp dalıdır. Beyin ile ilgili bir tıp dalı da Nörolojidir. Nöroloji epilepsi (sara), serebrovasküler olay (damarsal olaylara bağlı felç), parkinsonizm ve istemsiz hareketler, baş ağrıları, multiple skleroz, kas hastalıkları gibi alanlarda hizmet verir. Ruhsal Rahatsızlıklar nörolojinin ilgi ve uzmanlık alanı değildir.



bottom of page