Kişilik, bireylerin düşünce, duygu ve davranış gibi psikolojik tepkilerindeki farklılıkları belirleyen ve sadece biyolojik durum veya sosyal ortam ile açıklanamayan biçimde süreklilik gösteren özellikler ve eğilimler olarak tanımlanabilir. Kişilik bu anlamıyla psikolojik tepkilerin göreceli olarak önemli ve kalıcı yönlerini içermektedir.
Kişilik bozukluğu, bireyin kendisinde öznel sıkıntıya neden olacak ve/veya toplumsal ya da mesleki işlevselliğinde bozulmaya neden olacak şekilde, uzun süreli uyum bozukluğu ve katı eğilimlerin var olmasıdır. Kişinin hayatında süreklilik gösteren biçimde duygulanım, uyarılma, dürtü kontrolü, dünyayı algılama ve düşünme biçimi ve diğerleriyle kurulan ilişkiler gibi alanlarda belirgin biçimde uyumsuz tutum ve davranışlarla kendini gösterir.
Kişilik bozukluğu, bireyin kendisine derin bir mutsuzluk getirir ve genellikle terapide üzerine çalışılmaz ise hayat boyu süren örüntülerdir. Kişilik bozukluğu olan insanların kişiler arası ilişkilerinde sık sık sorunları vardır ve yakın ilişkilerinde de genellikle mutsuzdurlar. Ayrıca kariyerlerinde yapabileceklerinin altında başarı gösterirler. Bunlara ek olarak hayatlarının bir ya da bir kaç noktasında tekrarlayıcı da olabilen depresyon, kaygı bozukluğu ve alkol kullanımı gibi psikiyatrik hastalıklar da yaşayabilirler.
Bireyler, kişilik bozukluklarını "Her zaman böyleydim." şeklinde tanımlarlar ve yaşadıkları onlara doğal gelir. Bir yandan yaşadıklarının zorluğu altında ezilip değişmek isterken, bir yandan da değişime direnç gösterirler.
Kişiliği anlamaya ve tanı koymaya yönelik birtakım değerlendirme araçları da geliştirilmiştir. Nesnel değerlendirmede kullanılan testler arasında en sık kullanılanı Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri'dir (Minnesota Multiphasic Personality Inventory- MMPI). Projektif testler arasında en sık kullanılanlar ise Rorschach ve Tematik Algı Test'idir (Thematic Apperception Test -TAT).
DSM ve ICD-10 gibi tanısal sistemler, kişiliği kategorik bir perspektiften değerlendirirler. Kişilik bozukluklarındaki kategorik yaklaşım, tanının var ya da yok olduğu yönünde hareket eder. Kliniğe başvuranlar tarafından "Tanım nedir?" çok sık sorulan bir soru olduğu için, bir psikiyatrist olarak kişilik bozuklukları dışında DSM 5 tanı kriterlerini kullanarak psikiyatrik muayenede elbet bir tanı koyuyorum. Ancak söz konusu kişilik bozuklukları olduğunda kategorik yerine boyutsal perspektif ile yaklaşmayı uygun buluyorum. Boyutsal yaklaşım genel kişilik yapısının kişinin hayatı ile uyumuna odaklanırken, kişilik özelliklerini de değerlendirir.
Bana göre kişilik birçok kişilik özelliğinden oluşuyor. Sosyal hayatımızı sürdürmek, stresle baş edebilmek için çeşitli kombinasyonlar ile birçok kişilik özelliğine sahibiz ve bazıları daha baskın olabilir. Gereğinde ve uygun dozda kullanıldığında sağlıklı bir narsissizm, biraz histriyoni, biraz obsesif kişilik ve daha katman katman birçok kişilik özelliğimiz olabilir, olmalıdır da. Tanı kitapçıklarında olduğu gibi doğal hayatta normal veya anormal şeklinde kategorik bir ayrım olmdığını, kişilik bozukluğunun normalin bir uzantısı olduğunu düşünüyorum. Hatta görüşüme göre kişilik bozukluğu terimi oldukça etiketleyici; çürümüş bir yumurta gibi hastaların kişiliklerinin de bozuk olarak nitelendirilmesini doğru bulmuyorum. Kendi klinik çalışmamda tanısal yaklaşmak yerine daha çok uyum bozucu, baskın, duruma ve ana uygunsuz süreklilik gösteren kişilik özelliklerini vurguluyorum
Bireysel terapide uyguladığım hem BDT hem de Şema Terapi, bilgi işlemleme ve davranışları yönlendirmede şemalar ile çekirdek inançların önemini vurgular ve kişilik patolojilerini değerlendirmede kategorik bir yaklaşımdan ziyade boyutsal yaklaşımı kullanır. Bilişsel kuram çerçevesinde kişiliği değerlendiren iki önemli değerlendirme aracı bulunmaktadır: Kişilik İnanç Ölçeği (Personality Belief Questionnaire; PBQ) ve Young Şema Anketi (Young Schema Questionnaire).
İki yaklaşımı karşılaştırmaya yönelik çalışmalarda da kategorik değerlendirmenin hasta ve bilgi verenin ifadeleri doğrultusunda belirlenen bir tanıya yol açtığı, dolayısı ile de tanısal güvenilirliğinin düşük olduğu, buna karşılık kişilik özelliklerine yönelik boyutsal değerlendirmenin güvenilirliğinin yüksek olduğu saptanmıştır. Nitekim DSM 5 de boyutsal yaklaşım çerçevesinde yeni bir yapılandırmaya girmiştir.
Tüm bu yaklaşımlar değerlendirildiğinde kişiliği tanımada ve sağaltıma yönelik terapinin ve gerekirse ilaç tedavisinin düzenlenmesinde, uyuma yönelik işlevler, mizaç ve karakter özellikleri, kendisi ve diğerleri ile ilgili temel inançlar, kültürel özellikler ve yaşam olaylarının değerlendirilmesi öne çıkmaktadır.